top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Öykü- Melike Pehlivan İşler- Kısmen

Tetikteyiz. Bir türlü sirkede kurt kıvamına gelemedik ki şöyle dayayalım da sırtımızı keyif kahveleri içelim. Olmuyor, biri bizi lanetledi mi nedir? Bu arabayı kaçıncı kez sanayiye götürüyorum kim bilir. Marşa her basışımda “Birazdan patlayacağım ya hayırlısı” ruh haliyle çıkılır mı trafiğe? Şu arabayı aldık alalı sülalecek tetikteyiz. El kadar mesafede markete falan gideceğim, arkamdan bir su dökmedikleri kalıyor. Kardeşini Maraş’ta bırakınca en büyük tasası herkesi bir arada tutmak olmuş dedemin. Koca bir apartmanda, altlı üstlü, açık cezaevi kıvamında yaşamaya mahkum ettiğinden beri hepimizi, osursan herkesin haberi oluyor. Sıçsan zaten büyük olay.

Rahmetli babam ölmeden sekiz ay kadar önce aldıydı bana bu arabayı, artık doktor neyim oldum, diye adamcağız mecbur mu hissetti annemim baskısına mı maruz kaldı bilmem. Bir akşam şu kocaman anahtarı, artık böyle yürek kadar yapıyorlar bu araba anahtarlarını, sallaya sallaya geldi eve. Komik adamdı ama en komik hali oydu. İzlediği Hollywood filmlerindeki düşünceli babalar gibiydi, o kadar mutluydu ki çiçekçiye girmiş süsletmişti bir de arabayı. Tüm sülale camlarda ve balkonda bizden daha yüksek sesle bağırıyordu vallahi. Kontağı çevirmemle bir duman çıktı arabadan hiç unutmam. Nasıl bir duman, annem hık diye bayılmış görür görmez. Herkes kıçından nefes alıyor, bir yandan da bağırıyor bize, dışarı çıkın arabadan diye. Ortalık sakinleşince geldi servis aldı arabayı. Bir ay tetkik edildi sonra sorunu şuymuş, buymuş diye türlü türlü anladığımızı sandığımız ama anlamadığımız açıklamalar yapılarak araba bize teslim edildi. Hiçbir sorunu yoktu, sıkıntısı çözülmüştü ve testlerden geçmişti. Ancak biz hep tetikteydik. Annem, “Satın gitsin,” dedi. Kesin ve net bir kadındır, gerçekçi. Dedem ölmeden vasiyetini soracak kadar gerçekçi bir üslubu vardır ama hafif rahatsız eder romantikleri. Tabi babam buğulu buğulu bakınca ben de su koyuverdim. İşte o gün bugün ne zaman bir yere gitsem bu arabayla hacca gidiyor gibi uğurluyor apartmanda ne kadar adam varsa. Gelince de tabii hacdan gelmiş gibi karşılanıyorum haliyle. Ben de buna çok alıştım onlar da…

O kadar normalleştirmiştim ki ben arabayı park ederken camlara sinek gibi üşüşen bizimkileri, o gün kimsenin olmaması camlarda hiç hayra alamet gözükmedi bana. Halamlar bile duymadı Allah Allah nasıl olur, diye kapıyı çok büyük bir ses çıkaracak kadar çarptım ama yok, yine kimseler çıkmadı cama çerçeveye.

Yoktur canım bir şey.

Belki de sıkıldılar benden ve yeşil arabamdan. Olamaz mı yani, olur olur, canım neden olmasın ki? Elimi gözlerime siper edip kaldırdım kafamı şöyle bir yanılmak ister gibi. Sahiden de kimse yoktu. İnsan saçma olduğu bildiği rutine bile nasıl da bel bağlıyor? Yokluğu canını acıtıyor. Neredeydi hepsi? Hiçbiri mi duymamıştı? İlgilenecek daha önemli bir şey olduğu kesindi. Babaannemin kapı da kıynaşık değildi. Yengemin balkon filan da kapalıydı. Kimse yoktu, ha şimdi tamam, beraberce bir yerlere gittiler. Ama nereye? Kimse bir şey demediydi bana. Küçük halamın kapısının önünden geçerken usulca açıldı, her zamanki gibi gıcırdayarak. Evin içinden karnabahar ve kek kokusu yayıldı. Gözlerini bana dikti küçük kuzen Nebi.

“Seden abla baksana.”

“Aaa, sen evde misin Nebi? Herkes nerede? Solundayım, sesime dön.”

“Beni bıraktılar sana haber edeyim diye yük olur muşum ben.”

“Neyi?”

“Nazmi dayımı götürüdüler.”

“Kim götüdürdü Nebi, Nazmi dayını, adam gibi anlatsana lan şunu!”

“Öldü.”

“Kim? Dayın mı?”

“Galiba.”

“En son makinayla vuruyordu dayıma biri.”

Çöktüm basamağa, kanım çekildi sanki. Yirmi bir gram kadar çıktı çıkıştı bünyemden. Nasıl olurdu, tamam bir gün olacaktı, hepimiz biliyorduk da neden benim babamdı. Daha annesi falan yaşıyordu. İlk düşündüğümün bu olması garip değil mi? Değil aslında küçüklükten beri öldü kelimesini arkasına “yaşlıydı” eklediler konuşurken. Babaannem duruyordu ya neden benim babam gitsin öbür tarafa, neresiyse orası. Dedem de böyle olsun istememişti. Herkesin sırası olacaktı ya. Nebi bana mı bakıyor? Bir gözü sahiden az görüyor bu oğlanın. Bak nereye bakıyor belli değil.

“Babaannem nerede Nebi? Ben burdayım, bu tarafta.”

“Anneannem mi?”

“Evet evet, anneannen.”

Bu çocuk bir türlü şu işi kavrayamadı küçüklüğünden beri. Koloni gibi yaşarsan tabii böyle…

“Yengen, annem de hastanede mi?”

“Evet, biz de gideceğiz seninle.”

“Tamam. Nereye, hangi hastane?”

“Hani benim doğduğum var ya çarşıya inerken sağda onu dedi annem.”

“Tamam, hadi yürü benimle!”

Arabaya kadar ömrüm bitti, o sıra akrep yelkovanı hiç mi itelemedi bilmiyorum sanki zaman durmuştu. Arabaya varamıyor gibiydik. Nebi de yürümüyordu, çekiştiriyorum onu da bir yandan. Ayakkabılarını yine mi ters giymiş bu? Öğrenemedi şu boku bu çocuk. Kaç kere anlattık hem de kaçımız, olacak iş mi? Ağlıyordum bir yandan da mosmor etmişim elini bebenin.

“Seden abla, elim çok acıyor diyorum sana,” diye bağırınca kendime geldim. Eğildim öptüm. Oturttum onu arabaya. Hastaneye gideceğiz. İvedi.

Gidemedik. Ben kırmızı ışıkta geçmişim. Bilmiyorum, hatırlamıyorum, polis söyledi. Zaten çarptığım arabanın şoförü yıktı ortalığı. Tüm sülalesini çağırdı. Nebi ile ambulansa zor attık kendimizi. Bıraktım piç kurusunu, beni hatalı yazın dedim polislere de alın bu arabayı da. Nebi’nin kolu kırık ama kafasına baktırmak da lâzım. Gözleri kıpkırmızı oldu. Dünya başıma yıkılmıştı. Eniştemi aradım, paramedik kötü kötü bakınca.

Babamı unuttum.

Allah’ım ben babaannem dediydim, bu işte bir yanlışlık var.

“Seden abla iyiyim ben.”

“İyisin tabii, ablam.”

“Abla, araba yaptı yapacağını.”

“Bi sen gördün kuzum. Yarın herkese hava atarsın.”

“Atarım ya!”

“Nebi, Nebi, Nebi aç gözünü!”

“Yok bir şeyim Seden abla, uykum geliyor.”

Ambulanstan karga tulumba indirdiler Nebi’yi. Ameliyat mı? Neden? Ağlaya ağlaya koridorlarda koştururken halamı gördüm, atladı bana sarıldı.

Küçük yer burası herkesin doğduğu da öldüğü de bir devlet ve hastanesi var işte.

“Abim, baban Seden baban, kuzum!”

“Hala, Nebi ameliyatta, bize gelirken biri çarptı. Eniştem onun yanında, ona haber verdim.”

Annemi buldu gözlerim o sırada. Kapkara bakıyordu.

“Kalp krizi. Allah rahmet eylesin.”

Halam boş boş baktı ta ki gözleri kapanana kadar.

“Uğursuz araba,” dediğini duydum annemin, “Satmadınız da şunu…”

Zavallı babam dedemden ne azar işitmiştir varınca, kim bilir. Babam o gün ayrıldı aramızdan. Kısmen. Gözünün saydam tabakasını Nebi’ye taktılar. Tüm organlarını bağışlamış. Babam burada bizimle, her gün camdan bakıyor bana giderken. Bazen yakalıyorum aynı babam gibi bakıyor Nebi.

Başka araba aldım, telaşa mahal yok. Nebi ile geziyoruz her hafta, dondurma yemeye gidiyoruz. Yine tüm apartman bizi uğurluyor. Gelince de alkış kıyamet.


Melike Pehlivan İşler

1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page