top of page

Öykü- Usame Yördem- Alaşağı Oluşun Tuhaf Resmi

  • Yazarın fotoğrafı: İshakEdebiyat
    İshakEdebiyat
  • 3 gün önce
  • 3 dakikada okunur

“Yaltaklanan bir köpektir kader, ne yapsak uzaklaştıramayız.”

Cesare Pavese

 

Müdürün, “İsmail’in babası vefat etmiş,” diye gruba yazdığı mesajı okuyunca geride bir şeyleri bırakan ölümü düşündüm. Ölümü yeniden karşıma çıkaran hayatın, büküp içine yerleştirdiği bütün düşüncelerinin adına yazgı demek istedim bir an. Müdürü aradım. Cevap yok. İsmail’i aramak olmazdı. İçim içimi yedi. Grupta aynı işyerinde çalışanlar olarak İsmail, ben, Müdür, Durmaz, Asım Hoca, Çetin Başkan vardı. Dalgındım, yaşamaya üşeniyordum. Canım akşam üzerleri çekiyordu öylesine.

Bir öğle arasıydı müdürden yeni bir mesaj gelince. Mesajın bildirim sesini işitmek, bütün seslerin beni bir yere geldiğinde düşündürttü ellerime. Böyle yaşıyordum uzun zamandır. Ellerimin tavrı, yalnızca tokalaşırken belirmiyor da her zaman öne çıkıyordu sanki. Alkışlıyordu bir şeyleri. Duruyordu. Göğe açılıp kapanıyordu. Kendini okşuyordu. Dualar ediyordu. Ölüm deyince aksırıyordu. Duruyordu. Ellerim. Şimdi, telefonu kavrayan ve İsmail’in babasını uğurlayan sözcükler kuracak olan ellerim. Bir bir bunları geçirdiler içinden. Sonra sessizce telefonlaşmalar. 

Yıkama, kefenleme, tabutlama: bir bir bir. Hastaneden camiye gitmiş cenaze aracı. Aracın arkasında bir başına tabut, tabutun içinde rahmetli. Tak tuk. Sesler. Trafik. Aynı hastanede dünyaya gelen bilmem kaç tane bebek. Yenilikler. İsmail’in titreyen sesiyle gruba attığı ses kaydı. Sesler. Arabalar. Yan yana ve el ele geçen sevgililer. Kaldırımlarda yürüyenler. Işıkta bekleyenler. Gülüşmeler. Bir şeyi ölmeyenler. Sesler. Bir şeyi ölenler. Herkes iç içe sanki. Sesler.

Camiye yetişemedim, bu yüzden mezarlığa gitmek için dörtlüleri yakıp Durmaz’ı bekledim hastane kavşağında. Dakikalar sonunda geldi. Araca bindi. Sessizce durduk bir süre. İlk cümleyi diğerimizin kurmasını bekledik ikimiz de. Aracın kontak sesi girdi aramıza. Marş. Sola sinyal. Telefondan mezarlığın yerini aradı Durmaz. “Tahmini on dakika,” dedi telesekreter. Konuşkan bir acıyı sırtlanıp koyulduk yola.

Mezarlığa girdik Durmaz’la. Hızlandı adımlarımız. Geniş bir yol karşıladı bizi, sonra patika. Sıra sıra taşlar. Birkaç tanıdık yüz aradıysak da aradıklarımıza ulaşamadık. Hafif bir hırıltı başladı sağ kulağımda. Çınlamaya benzeyen. Ölümü, bu şekilde mi anmalıyım, bilemedim. Anneme kalsa babam da gelmeliydi benimle mezarlığa. İmreni olabilirdi, sinmedi içime. İsmail’e ne derdim sonra? Yaşayan baba ile yaşamayan babayı uğurlamak, nasıl hissettirirdi kim bilir…

Mezarlıkta kadınlar. Aralıklı oturan, kimi ağlayan, kimi ağlayanların tonlarına ayak uydurmak adına suratını asan kadınlar. Mezar taşlarına oturur vaziyette erkekler. Birkaçının ağzında sigara. Göğe yükselen dumanlar. Açık bir mezara kürekle toprak atıldı. Üç kürek vardı. İsmail, imamın yanında ve mezarın başındaydı. İmam, Arapça dualar okudu. Müdür’ü, İsmail’in kayınçolarının ortasında gördüm ilkin.

Kafamdan bilmem kaçıncı kez aynı cümleyi geçirdim: başımız sağ olsun abi. Başımız deyince bizim acımız olacakmış gibi bir hava olacaktı. Bir an bunu düşündüm. Başımı salladım İsmail’in kayınçosu Emin Abi’ye. Karşılık verdi o da başıyla. İsmail’le göz göze gelmedik bir süre. Durmaz’ın seyrek saçlarını kaplayan kasketi fark ettim. Kafalar, üzgün bir açıda ve bu her açıdan iyi bir şey değilmiş gibi geldi bana. 

İsmail’in mahallesine gittik. Müstakil bir acı dolandı içimde. Kapı önünde birkaç plastik sandalye. Güneş tepemde. Bir çatı ardına sığındım. İlk orada göz göze geldik İsmail’le. Başını salladı. Başımı salladım. Elimi, kalbime götürdüm. Aynısını yaptı. Gözlerini kaçırdı. Birisiyle tokalaştı. İçime bir şey oturdu. Sıralandık sonra. Müdür. Asım Hoca. Ben. Durmaz. Süleyman. Çetin Başkan. Tokalaştık, sarıldık İsmail’le. Başımız, dedim, “Sağ olasın, dedi. Yarıda kaldı cümlem. Ardımda Durmaz. İteler gibi. Sonra avuçlarımdan çıktı İsmail’in elleri. Kısacık bir an. İçimdeki şeyler genişledi. Dağıldı. Bölündü. 

İsmail’in yanında gençten bir çocuk. Müdüre kim olduğunu sordum dönüş yolunda. Oğlu, dedi. Ola ki, İsmail’in mi, diye soran yüzümü, “Rahmetlinin…” diyerek cevapladı Müdür. İsmail’in babasının ne çok seveni varmış, dedim, sırf bir şey demek için. “Öyle,” dedi Müdür. Kestirip attı. Bir an ne yapacağını bilmez tavırlar sindi üzerime. Bacaklarım bir yere doğru sürüklenmek ister gibi. Yan yana, öylece boşluktaymışız sanki. Herkes, bir diğerinden bir girişim beklercesine. 

Evin önünde sigaracı herifler. Kendi aralarında konuşuyorlardı. Tek bir kedi bile yoktu sokak boyu. Arabalar peş peşe. Sıralı, park halinde. Sokaktan geçen biri, Durmaz’a imledi gözlerini. “Hayırdır, düğün mü cenaze mi,” dedi. Sanki kalabalık bu ikisinden biri olursa toplanabilirmiş gibi. “Cenaze,” dedi Durmaz yan ağızla. “Adı ne, kimdi ölen,” diye sordu herifçioğlu. Gözlerini bana dikip sordu Durmaz. “Kimdi İsmail’in babası?” “Bilmem,” dedim. Şaşırdı adam. Bilmediğimiz biri için toplandığımızı düşünmeye başlamıştı sanırsam. Kalabalıktaki hiç kimsenin bunu bilemeyeceğini filan geçirdi belki de aklından. Bir an garipsedim ben de bunu. 

İsmail’in elleriyle değişip durdu kalabalığın elleri. İçimdeki sessiz harfler bir araya gelip İsmail’e teskin edici şeyler söylemek istedi. Babamı ölü düşündüm. Bilmem kaçıncı kez. Arkadaşı ölen babalar kadar, babası ölen arkadaşlar da incitiyormuş insanı. Ansıdım bunu. Bilmem kaçıncı kez.

Döndük. Müdür, kısa bir konuşma sonrası Çetin Başkan’ı alıp gitti. Asım Hoca; kardeşi Süleyman’ı, Durmaz’ı aldı. Bir başıma kaldım. Arka arkaya gittiler. Peşlerinde ben. Arabayla İsmail’in yanından geçerken, geride onu bıraktım. Elimi kaldırdım. Kornaya bastım. Bunu yapmamam gerektiğini fark edemedim bir an. İsmail ve kayınçosu Emin Abi, aralarında bir şey konuştular ardımdan. Aynadan gördüm. Bir utanç kavradı bedenimi.

Işıklarda durdum. Araba, çıldırmış gibi sesler çıkarttı. Motorun hararet yaptığını fark ettim etmesine ya, bununla ilgiliymiş gibi, “İsmail’in erkek kardeşi mi varmış?” dedim kendime. Şaşırdım. Bilmiyordum. Gariptir ki, bilmediğimi de bilmiyordum. Garipsedi içimdeki şey.


Usame Yördem

 
 
 

Yorumlar


bottom of page