top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Özgür Çırak’la Sıcacık Bir Söyleşi ve Ormandan Gece Gelen


2017 yılında okurlarıyla buluşan biyografik romanlarınızdan sonra 2019 yılında “Sıcacık Bir Ev” öykü kitabınız edebiyat dünyasında kendine yer buldu. İlk kez Sözcükler dergisinde yayımlanan öykünüzden sonra çeşitli edebiyat dergilerinde yer alan öyküleriniz bir araya geldi. 2013 Haziran ayında İstanbul’da çektiğiniz biber gazının öykülerin ortaya çıkması sürecinde oldukça etkili olduğunu okudum özgeçmişinizde. Sizce Sıcacık Bir Ev toplumsal hassasiyetini buna mı borçlu? Bunun yanında İzmir Jose Mari Küba Dostluk Derneği Latin Amerika Edebiyatı Atölyesi geçmişinizden ve öykülerinizdeki Latin Amerika Etkisinden toplum-yazın bağlamında bize biraz bahseder misiniz?

Sıcacık Bir Ev’de yer alan öykülerden bazıları dergilerde yayımlandı ama hiçbir yerde yayımlanmayan öyküler de vardı içinde. Ne yazdıysam ne yazacaksam 2013’te İstanbul’da Gezi Parkı Direnişi’nde yediğim bibergazının izleri oldu, olacak. Toplumsal duyarlığı yüksek, emeği merkeze alan, zaman zaman zinciri kıramamanın sıkıntısıyla gerçeğin üstüne çıkan öykülerdi Sıcacık Bir Ev’de topladıklarımız. İzmir Jose Marti Küba Dostluk Derneği’nde “Latin Tarihi” okumaları yapmıştık. Edebiyata disiplinler arası bir katkısı olmuştur veya olacaktır ama doğrudan edebiyata içkin bir çalışma değildi. Büyülü gerçekçilik değince elbette Latin-Amerika etkisi akla geliyor ama bütün bütüne kaynağı şurasıdır demem zor. Kafka’nın etkisi de var, Orhan Kemal’in de, Karl Marx’ın da. “Anlatılan senin hikâyendir” diyor Marx. Sanırım Sıcacık Bir Ev, çoğu zaman içgüdüsel olarak yapmaya çalıştığım buydu.

Öykülerinizde toplumsal meseleleri, insanlık hallerini gerçekçi yaklaşımdan uzaklaşarak gerçeküstü ve büyülü bir atmosferde vermiş olmanız, bu şekilde okura düşünmesi ve hissetmesi için bir kapı aralamanız bence öykülerinizdeki etkililiği arttırıyor. Sizi bu tarza iten Latin Amerika okumalarınızın ağırlıkta olması diye düşünüyorum. Öyleyse bu alanda sizin için kıymetli olan yazarları ve unutulmaz öykülerinden bir kaçını bizimle paylaşır mısınız? Cevabınız sanırım özellikle bu türe ilgi duyan okurlar için tavsiye niteliğinde olacaktır.

Özellikle öyküde çeviriden ziyade Türkiye edebiyatını yakından takip ediyorum. Latin Amerika Edebiyatı’ndan Gabriel Garcia Marquez’i, Julio Cortazar’ı ve M. Angel Asturias’ı seviyorum. Ki bu üç yazar da daha çok romanlarıyla göz dolduruyor, belki Cortazar’ın öykülerini bir nebze daha ön plana çıkarmak gerekebilir. Latin Amerikalı değil ama Kurt Vonnegut beni hep çok şaşırtır. Samimi düşüncemdir, çeviri edebiyat mı Türkçe öyküler mi, diye sorsalar, Türkçe öyküler derim.

Bir söyleşinizde gerçeküstü, fantastik öğelerin bulunduğu bir roman yazdığınızı söylemiştiniz. Üzerinde çalıştığınız bir roman ya da öykü dosyası var mı şu anda? Pandemi döneminde çalışmalarınız ne yönde ilerliyor? Bize biraz çalışmalarınızdan bahseder misiniz? Ayrıca roman ve öykü, tür olarak sizin için ne ifade ediyor merak ediyorum.

İlk defa İshak Öykü aracılığıyla duyurmuş olayım, Ocak sonunda bir uzun öyküm raflarda olacak “Ormandan Gece Gelen”. NotaBene Yayınları’ndan çıkacak. Eli kulağında. Çok heyecanlıyım. Söyleşide bahsettiğim romanı da yazıyorum; ama uzun aralar vererek. Roman için daha vakit var.

Karakterlerinizi çok sevdim Özgür Bey. Cahit’i Yusuf’u ev adı olmayanları. Ama en çok Naim’i. Onu Beyhude Şiir’de dışardan gördüm, Yosun’da tanıdım. Nahifliği, hassasiyeti ve memuriyeti çok kararındaydı. Öykülerinizde içinde en çok dolandığınız, karakteriyle en çok haşır neşir olduğunuz hangisi desem, Yosun olabilir mi bu? Bize biraz ondan bahseder misiniz? Biraz da kendinizden, Özgür Çırak nasıl birisi?

Teşekkür ederim, öykü karakterlerini sevmeniz beni mutlu etti. Sahici olmalarını, yapıp ettiklerinin tutarlı olmasını önemsiyorum. Başka türlü okuyanı öyküye ikna etmenin mümkün olmadığını düşünüyorum. “Yosun” öyküsündeki Naim karakteri önce “Beyhude” şiirde görünüp kayboluyor. Bire bir aynı kişiler mi ben de emin değilim. Aynı ırmakta iki kere yıkanılmaz, misali Beyhude Şiir’den Yosun’a geçerken başkalaştı Naim. Beyhude Şiir’deki Naim’i İstanbul Milli Eğitim’e bağlı Yeşil Pasaport bölümünde gördüğüm bir memurdan esinlenmiştim. Yosun’daki işten bıkkınlık, umutlar, kurtulamama hali daha otobiyografik. Yosun’daki Naim’i ben de çok seviyorum. Sabah erkenden kalkıp işe giden birçok insan Naim gibi uyanıyorduk. Anlatılan “bizim” hikâyemiz. Kendimden bahsedeyim, İzmir’de yaşıyorum neredeyse üç yıldır. Bir kitabevim var, Zorba Kitabevi. Salgın zamanı açtık, üstüne bir de deprem gördük. Bir yandan eğitim emekçisiyim, yıllardır hayatımı öğretmenlikle kazanıyorum. Okuyor, izliyor zaman zaman da yazıyorum. Kırk yaşıma bir senem kaldı, bu zamana kadarki kurgudan memnunum, bakalım ilerisi nasıl olacak?

Türkan Saylan 10. Sanat Ödülü sahibi olarak yarışmalar ve ödüller konusunda da fikirlerinizi almak isterim. Edebiyat dergilerinin Sıcacık Bir Ev’e katkıları nelerdi? Bize bu süreçten biraz bahseder misiniz? Yazdıklarını gün yüzüne çıkarmak istemeyenlere, çabalayıp kendine yer bulamayanlara, bu mecraya güven duymayanlara neler söylemek istersiniz?

Edebiyat dergileri olmazsa olmazdır. Yoklukları edebiyatı hem nitelik hem de nicelik açısından perişan eder. Yeni isimlerin edebiyata dâhil olmalarının dergiler haricinde bir yolu yok. Dergiler, yayımlanabileceğine dair bir umut ve sürekli bir motivasyon sağlıyor yazan kişiye. Sözcükler Dergisi’nde 2013’te “Deniz” isimli öyküm yayımlanmasaydı yazma serüvenim nereye savrulurdu inanın bilemiyorum.

Ödüller de yazarın ve kitabının görünürlüğü açısından önemli elbette. Zaten yazarların çoğu yarışmalara bunun için katılıyor. Elbette takdir görmek de önemli, biz hala maymunuz ve egolarımız var, benim için takdir edilmenin bir önemi yoktur diyen, samimiyse elbette, insan-ı kâmildir, saygım sonsuz.

Sıcacık Bir Ev’in görünürlüğünü artıran iki kıymetli olay oldu 2020’de; birincisi 2020 Sait Faik Hikâye Armağanı kısa listesine “Sıcacık Bir Ev”in girmesi, ikincisi de 2020 Türkan Saylan Sanat Ödülü’ne kitabın layık görülmesidir. Birçok okuyucunun dikkatini de böyle çektiğini yadsıyamam. Bir kültür endüstrisi var, dinamikleri var, rafa kitap sokma, stokta olma, gazete ve dergilerde görünme, imza ve söyleşi tertipleme gibi sorunlar var. Orta büyüklükte veya butik bir yayınevinden kitabınız çıktıysa bu sorunlar sizin için misliyle toplanıp geliyor. Ödüller bu açıdan yolunu açıyor kitabın.

Yazdıklarının yayımlanması, görünür olmak hayli zor. Kimileri daha zahmetsizce açıyor bu kapıları. Yalnızca yazmaya odaklanmamız gerektiğini, bunun bizim için heves değil bir arzuya dönüşmesi şart. Yazmak bir arzu değilse, sürecin uzunluğu ve zorluğu vazgeçmeleri tetikliyor. Yazmaya odaklanalım, iyi metinler üretelim, gerisinin geleceğine emin olsunlar.

Söyleşimize katıldığınız için İshak Edebiyat adına size çok teşekkür ederim. Ormandan Gece Gelen’i de ilk kez duyurmuş olduk böylece. Şimdiden okuru bol olsun, bol şans.

Ben teşekkür ederim, çok keyifli bir söyleşi oldu.


Söyleşi: Çilem Dilber

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page