top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

İshak İlk Kitap Soruşturması- Ayşe Hicret Aydoğan

1- Öykü yazmaya ne zaman, nasıl başladınız?

Çocukluğumdan itibaren okuyan ve yazan bir insanım. Ancak öyküyü benimsemem otuzlu yaşlarımdan sonra oldu. Hece Yayınlarındaki bir toplantıda Ahmet Sait Akçay ile tanışmamla yönüm tamamen öyküye çevrildi. Kısa sürede ilk öyküm yayımlandı ve devamı hem öykü hem kitap inceleme yazıları ile geldi.

Yaşamın farklı yollarını deneyimlemeye başladığım bir yaşta başladım öyküye. Her insanın kendine has bir zaman örgüsü olduğuna inanıyorum. Bu sebeple geç ya da erken olarak tanımlayamıyorum hiçbir durumu.

2- Öykü türünü seçmede özel bir nedeniniz var mı? Öykü yazmanın kolay olduğunu düşünüyor musunuz?

Öykü türünün kişilik yapıma çok uygun olduğunu düşünüyorum. Kendini ele vermeden önce derin gözlem yapan bir yanım var. Çok konuşmaktan hoşlanmam. Kısa ve öz anlatımlar dikkatimi çeker. Metaforlar ise beni büyülüyor. Bunun yanında çatışmaları çözmeyi seven bir yapım var. İletişimde de yazıda da derinlik ve yoğunluk severim. Öykü de tamamen yoğunluk ve çatışma oluşturmaya odaklı bir tür olduğundan içselleştirmem zor olmadı sanıyorum.

Kolay olan hiçbir iş ve tür olduğunu düşünmüyorum. Eğer daima ileriyi hedefliyorsanız olmamışlık duygusu kuşatıyor zihninizi. Yaşamın sürekli gelişime açık yanına hayranlık duyuyorum. Edebiyatta da bunu hedefliyorum, iş yaşamımda da.


3- İlk öykünüzün yayımlanma macerasını anlatır mısınız? Yayımlandığını gördüğünüzde neler hissetmiştiniz?

Yayımlanan ilk öyküm Mozart’ın Nasırlı Elleri’nde de yer alan “Beyaz Mendil” isimli öykümdü. Heceöykü dergisinde yer almıştı. Beyaz Mendil’in bende farklı bir yeri var. İlk öyküm olması dışında konu tamamen kendi yaşamımdan bir kesit. Hatta en önemli kesitlerinden biri. Büyük bir kayıbın ardından değişim sürecine girdiğim bir dönemde öyküyle hemhâl olabildiğim için şanslı hissediyorum.

Yayımlandıktan sonraki hayatınız başka bir yere evriliyor. Her şeyden önce bunu deneyimlemek, kendiniz için değerli bir şey yaptığınızı görmek etkileyici tarafı. Başarı algınız değişime uğruyor. Hep daha iyisini yapmaya çalışıyorsunuz. Sonrasında ilk öykünüzün ne denli vasat olduğunu görmenin de ayrı bir güzelliği olduğunu düşünüyorum. İnsan devinim içinde olan bir varlık ve ben hata yapma hakkımı sonuna kadar savunan biriyim.


4- Öykülerinizden dosya oluşturma fikri nasıl oluştu? Dosyanızı oluştururken nelere dikkat ettiniz? Belirli bir tema üstünden mi ilerlediniz yoksa farklı temaların oluşturduğu bir bütünü mü tercih ettiniz?

Öykülerim farklı dergilerde yayımlanıyordu. Dolayısıyla bir yazma disiplini kazanmıştım. Belli bir sayıya ve sayfa sayısına ulaşınca yayınevimle görüştük ve bir takvim belirledik.

Belirli bir tema üzerinde ilerledim diyebiliriz. Piyano eğitimi almamın ve aynı zamanda eğitmenlik yapmamın kurguların üzerinde büyük etkisi oldu. Kadın olarak “tek başına” yol almanın sancılarını yansıtmaya çalıştım. Burada en çok üzerinde durduğum nokta ön yargılar oldu; toplumsal ön yargılarla mücadele eden bir insan olarak bir şeyleri değiştirebilmek adına elimizden ne geliyorsa yapmak gerektiğine inanıyorum, benim elimden gelense yazmaktı.

5- Kitap yayımlamak oldukça meşakkatli bir iş. Dosyanız okunmayabilir, okunsa bile uzun süre bekletilebilir, bekletilse bile birçok etmenden dolayı yayımlanamayabilir. Bütün bu durumlar gözünüzü korkuttu mu?

Yayınevi ya da dergiler tarafından ret yanıtı aldığı için yazmayı bırakan ya da başka yazı göndermeyen arkadaşlarımıza sık rastlıyorum. Yazmanın, sanatın böyle bir şey olduğuna inanmıyorum. Burada belirleyici olan iki nokta olduğu kanaatindeyim; dış onaya gereğinden fazla önem veriyor olabiliriz ya da sebatkâr bir yapıya sahip olmayabiliriz.

Kendi açımdan korktuğum değil ancak endişeye kapıldığım zamanlar tabii ki oldu. Ancak hiçbir zaman kitabın çıkmayacağını, öykülerimin ya da yazılarımın yayımlanmayacağını düşünmedim. Ne zaman olursa olsun beni güzel şeylerin beklediğine inandım. Aslında kitap ya da yazılarımızın yayımlanması bir sonuç. O sonuca ulaşana kadar yaşanan kaygının bile büyük bir değer taşıdığını düşünüyorum.

Tek bir şey korkutur beni, elimden geleni yapmamak ama başarısız olmaktan korkmam.


6- Çok fazla yayınevi var. Yayınevini belirlerken nelere dikkat ettiniz? Hedefinizde bir yayınevi var mıydı?

Bu konuda şanslı olduğumu söyleyebilirim. Hece Yayınları ile uzun zamandır çalışıyordum. Akif İnan özel sayısında bir yazımla yer almıştım. Babam Kâmil Aydoğan’ın vefatından sonra çıkan “Hüzün Saati: Bütün Şiirleri” kitabının hazırlık sürecinde yer aldım ve son okumasını yaptım. Hece Yayınları büyük bir aile ve kıymetli bir okul. Okuma gruplarımızda, söyleşilerde her yazarından çok şey öğrendiğim bir okulun üyesi olmaktan dolayı onur duyuyorum.


7- Öykü yazmaya yeni başlayanlar için önerileriniz nelerdir? Yola çıkmadan önce çantalarına neler koymalarını isterdiniz?

Çeşitli platformlarda düzenlenen okuma etkinliklerinin çok faydasını gördüm. İlişki yönetiminin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Burada bir referans aranmasından söz etmiyorum. Bu çok ince bir çizgi. Gerçekten iyi iletişim kurabilmek tüm yaşamımızda olduğu gibi edebiyat dünyasıyla ilişkimizde de çok önemli bir yer tutuyor. En büyük referansın yaptığımız nitelikli işler olduğu kanaatindeyim.

Ancak yazı yolculuğumuzda da yalnız olmamalıyız. Yaşamın diğer alanlarından farklı bir şey yok aslında burada da. Kendimizi iyi tanıyarak ve yönetmeyi bilerek devam etmeliyiz diye düşünüyorum. Sonrasında sebat etmeyi ve vazgeçmemeyi de iyi bilmek gerekiyor. Her şey zamanında güzel ve anlamlı hâle geliyor. Her ret yanıtının aşmamızı bekleyen bir basamak olduğunun farkında olmak en önemlisi. Hayat ısrar edenlere karşı son derece nazik davranıyor.

Sevgili İshak Edebiyat ailesi, ilk söyleşim sizlerle oldu. Mozart’ın Nasırlı Elleri’nin doğum sürecinin başından beri yanımdaydınız. Desteğiniz ve ilginiz için çok teşekkür ederim.

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page