top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

İshak İlk Kitap Soruşturması- Dilara Ayşe Akdeniz

1- Öykü yazmaya ne zaman, nasıl başladınız?

İlk öykümü mesleğim gereği gittiğim bir olay yeri inceleme süreci sonrasında yazmıştım. Öyle yoğun bir trajedi vardı ki ortamda bunu ruhumdan tahliye etmek için bir şekilde yazma ihtiyacı duydum. Yazmak, biraz da acının ve güzelliğin fazla geldiği yerde ruhta kalemle bir kesik açmak değil mi? Ancak böyle nefes alıyor, insana fazla gelen derdi böyle tahliye ediyoruz içimizden. 23 yaşındaydım bu öyküyü yazdığımda. İlk öyküden sonra bir şekilde devamı geliyor zaten.

2- Öykü türünü seçmede özel bir nedeniniz var mı? Öykü yazmanın kolay olduğunu düşünüyor musunuz?

Esasen diğer türlerde de yazıyorum, hepsi benim için farklı bir tahliye biçimi. Sesim hangi renge dönüşürse onu seçiyorum. Sinemaya meraklı biri olarak öykünün sunduğu sinematografik mekân bana ayrıca bir serbestlik sağlıyor. Bu anlamda belki de yazarken en rahat hissettiğim tür. Klasik öykü kalıbına ve tanımlamalarına hapsolmayı değil kendi öykü dilimin peşine düşmeyi önemsiyorum. Kolay diyemem kesinlikle, başı ve sonu arasında daima belli bir enerjiyi ve standardı sabit tutmanız gerekiyor. Ruhsal uyuşukluğa asla mahal vermeyecek bir tür öykü. Bu anlamda belki de tetikte kalmanın, teyakkuzda yaşamanın bir türü benim için.


3- İlk öykünüzün yayımlanma macerasını anlatır mısınız? Yayımlandığını gördüğünüzde neler hissetmiştiniz?

Bir büyüğümün öykümü beğenip bir dergiye göndermesi sonucu yayınlanmıştı öyküm. Neredeyse canlı bir şey üretmişim, benden bir parçaymış gibi hissetmiştim. Zihnimden, aklımdan, ruhumdan nakşolan bir kurgunun, bir kelime dizininin o sayfalarda ete kemiğe bürünmesi mucizevi gelmişti. Neredeyse canlı gibi diyorum çünkü çok gariptir ki bir şey yazdıktan sonra o şey biraz da evladınız gibi oluyor. Doğumundan gelişimine her aşamasına tanıklık ettiğiniz sizden bir parça.


4- Öykülerinizden dosya oluşturma fikri nasıl oluştu? Dosyanızı oluştururken nelere dikkat ettiniz? Belirli bir tema üstünden mi ilerlediniz yoksa farklı temaların oluşturduğu bir bütünü mü tercih ettiniz?

Esasen bu öyküler takriben 6 senedir çeşitli dergilerde yayımlanan öyküler. En nihayetinde toplanıp bir kitaba dönüştüler. Ömrümün altı senesine, altı ayrı benlik mücadelesine, altı ayrı dünya görüşüne şahitlik ettiler. İlk zamanlar daha ziyade bir kurgu oluşturmaya dikkat ederken sonra dil üzerinde daha fazla yoğunlaştım. Bu anlamda yalnızca bütünlük oluşturan bir sıralama kurmaya çalıştık editörümle. Tema noktasında bir sıkıntı oluşmadı zira öykülerim genel itibariyle "ben dili" üzerine kurulu bir anlatı biçiminde ilerliyor. Bu üslubun eleştirilen pek çok tarafı olabilir ama ben kendi ruhsal sınırlarımı en çok bu formda keşfediyorum. Ve en önemli şey de bu belki, edebiyatın bir şahitlik biçime dönüşmesi. İnsan başka niçin yazar ki? Kalem bize şahitlik etsin diye yazarız.


5- Kitap yayımlamak oldukça meşakkatli bir iş. Dosyanız okunmayabilir, okunsa bile uzun süre bekletilebilir, bekletilse bile birçok etmenden dolayı yayımlanamayabilir. Bütün bu durumlar gözünüzü korkuttu mu?

Elbette, halen de korkutuyor. Sonuçta bu interaktif bir süreç. Biz kendimize şahitlik ederiz yaşayarak ve yazarak. Bu şahitliğe de başkası şahitlik etsin isteriz. İç içe geçmiş girift bir hikâyemiz var. Fakat Chul Han'ın bahsettiği enformasyon yığılmasında eserinizin okunmuyor olması sizin başarınızdan bağımsız bir durum artık. Ciddi bir yığılma var. Bu yığılmadan kurtulmak için ya Dostoyevski gibi aksi iddia edilemez bir deha olacaksınız ya da talih yüzünüze gülecek. Talihin yüzünüze gülmesi farklı biçimlerde olabiliyor malum. Ama tüm bunların ötesinde kitap çıktıktan sonra tuhaf şekilde ses getirip getirmemesinin çok da önemli olmadığını fark ettim. Benim sesim olan bir kitap bir mevcudiyete kavuşmuştu. Bunun verdiği sevinç bambaşka bir şey.

6- Çok fazla yayınevi var. Yayınevini belirlerken nelere dikkat ettiniz? Hedefinizde bir yayınevi var mıydı?

Mahalle Mektebi, Mavi Yeşil ve en nihayetinde kıymetli Ali Ayçil'in teşviki ile Dergah dergisinde yayımlandı öykülerim. Bu anlamda yayımlandığı derginin bağlı olduğu yayınevinde basılmasının daha doğru olacağına kanaat getirip neticeten Dergah Yayınevi’ne dosyayı teslim ettim. Dergâh'ın Tanpınar'dan bu yana süregelen bir edebiyat kalesi rolü bu anlamda ayrıca motive etti. Kendimi bir tespihin devam eden taneleri gibi bir geleneğe dâhil hissettim.


7- Öykü yazmaya yeni başlayanlar için önerileriniz nelerdir? Yola çıkmadan önce çantalarına neler koymalarını isterdiniz?

Biraz geveze bir iç ses, görmeye ve yoruma aç gözler ve tez canlı bir el öykü yazmaya başlamak için gerekli kaynaklar bence. Elbette bu alandaki ustaların öykülerini okuyarak zihinsel sermayeyi desteklemek, üzerine şiir ile dili beslemek gerekiyor. Bunları yaptım şeklinde buyurgan bir tavsiye vermek istemem. Kişisel meşguliyetlerim gereği hayal ettiğim çalışma disiplininin gerisinde kaldığım çok oldu. Ama bunlar bana bu yola çıkarken verilmiş tavsiyeler. Ben de yolda naçizane attığım birkaç adımdan cesaret alarak benzer tavsiyeleri verebilirim. Şiir, öyküyü besleyen bir tür. Salt kurgu oluşturmak öyküyü bir senaryodan farklı kılmıyor. Bence tekrar tekrar okunabilir bir öykü üretmek için dilsel bir lezzet yakalanmalı. Tefekkür, gözlem ve hatta felsefe ile zenginleşen bir dinamik oluşturulmalı. Kendi adıma böyle bir öykü okumak beni tatmin ediyor. Nasıl bir şey okumak istediğinize bağlı olarak nasıl bir şey yazmak istediğiniz de değişiyor. Bu kararı vermeden evvel öykü dünyasını tavaf etmek muhakkak faydalı olacaktır. Tavaf, çaba ve ardından tevekkül… Şimdilik tavsiye edebileceklerim bu kadar. Çok teşekkür ediyorum.


0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page