top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

İshak İlk Kitap Soruşturması- Ubeydullah Öz

1- Öykü yazmaya ne zaman, nasıl başladınız?

Lisede Devlet Parasız Yatılı Yurdunun koridorlarını Alman klavye daktilo ile çınlatarak başladı ilk yazı maceram. Okul müdürüm merhum Osman Kaya hediye etmişti daktiloyu. Kahramanlarını ve olay örgüsünü hatırlayamadığım o öykü, Edebiyat öğretmenimin yurtta belletmen olduğu bir akşam, kırk fırın ekmek yemem gerektiği ve benim ne haddime olduğu vb. sözleriyle sona erdi. Üniversite yıllarına kadar bu utançla devam edip yazmaktan uzak kalsam da Alim Yıldız ve Hüseyn Kaya hocalarımla tanışmamın ardından onların edebiyat anlatıları ile yeniden öyküler hayal etmeye başladım. Yıl 2012: Bir yandan okumalar yapıyor, yazıyor diğer yandan da arkadaşlarımızla Nun Edebiyat adında bir dergi çıkarıyorduk. Hayatımın en güzel ve verimli zamanlarıydı edebiyat adına.

Yazmayı bir ihtiyaç olarak görüyordum. Babamın eksik bıraktığı bir hikâye idi yazmak, kitap çıkarmak. Çocukluğumda babamın bir kareli okul defterine yazdığı romanı vardı. Onu yayınlatmak için uğraşmış fakat yayınlatmak bir yana defter ortadan kayboluvermişti. O defterin kayboluşunun gizemine dair merakımla ve babamın hayalini tamamlamak arzusuyla doğdu yazma ihtiyacım.

2- Öykü türünü seçmede özel bir nedeniniz var mı? Öykü yazmanın kolay olduğunu düşünüyor musunuz?

Yazmak önce hayaller kurmakla başladı benim için: Sahip olamadığım oyuncakların hayalini kurardım. “Onlara sahip olsam neler oldu? Köydeki çocuklar beni de aralarına alsalar ne kadar mutlu olur, neler yapardım? Köy evinin alt katındaki hiçbir insanın yaşamadığı odaya girmemin yasaklanmasına neden olan cinler, orada ne yapıyorlardı? Babam memuriyeti elinin tersiyle itmese nasıl bir hayatımız olurdu?”  Zihnimde hep hikayeler vardı. Bu yüzden yazmak için aklıma öyküden başkası gelmedi. Sanki başka tür yoktu yazılabilecek.

Öykü yazmak benim için oldukça zor. Kafamda dolaşan kurguları anlamlı bir bütün halinde yazıya dökemiyorum çoğu zaman. Yazabildiğim öykülerin onlarca katı yazılamamış hayal kırıntıları ile dolu not defterlerim. Daha kolay yazabilmeyi dilerdim ama bu sefer de şu an oldukları kadar kıymet verir miydim, bilemiyorum.


3- İlk öykünüzün yayımlanma macerasını anlatır mısınız? Yayımlandığını gördüğünüzde neler hissetmiştiniz?

İlk öyküm yine arkadaşlarımızla çıkardığımız Nun Edebiyat Dergisinde yayınlanmıştı. Kendi mecramız olduğu için yayınlanma heyecanından çok ortaya öykü denilebilecek bir metin çıkarmış olmanın şaşkınlığını yaşamıştım. Kendi dergi ve fanzin çalışmalarımız haricinde bir öykümün yayınlanması yıllar aldı.

Yıllarca dergilere gönderdiğim öykülerin cevapsız kalmasının ardından bir gün Sadık Yalsızuçanlar hocamızın hiç ummadığım şekilde saatler içinde mailime yanıt vermesi ve öyküyü Edebiyat Ortamı’nın yeni sayısına aldıklarını yazması ile çocuklar gibi havalara uçtuğumu söylesem az kalır. Oldum olası çocuk halli birisiydim ama bu haber ile içim içime sığmamış, o gece gözüme uyku girmemişti. Abartabildiğim kadar abarttım sevincimi o hafta.


4- Öykülerinizden dosya oluşturma fikri nasıl oluştu? Dosyanızı oluştururken nelere dikkat ettiniz? Belirli bir tema üstünden mi ilerlediniz yoksa farklı temaların oluşturduğu bir bütünü mü tercih ettiniz?

Sözün doğrusunu söylemek gerekirse bir dosya oluşturmayı haddim görmemiştim. Pandemi yüzünden eve kapandığımız günlerde hayatın ne kadar kısa olabileceği düşüncesi ile bu hayalin her ne şekilde olursa olsun gerçekleşmesini istedim.

Kitaptaki öyküler birbirinden tamamen bağımsız ve farklı renklerde. Zihnim öylesine karmaşık ve tutarsız ki bir tema ya da konu üzerinden farklı hikayeler anlatabilmek benim için imkânsız gibi. Öykülerimde kendim olmaya çalışıyorum sadece: Heyecanımı, merakımı, kararsızlıklarımı, anlam arayan anlamsız hayallerimi, kafamda ötüşen kargaların anlatılarını yansıtmaya çalışıyorum. Bazı şeyleri ifade edebilmek için öykülerde simgelere de kullandım: Gelecek zamana, geçmişe ya da aynı zamanda farklı mekânlara işaret eden simgeler.


5- Kitap yayımlamak oldukça meşakkatli bir iş. Dosyanız okunmayabilir, okunsa bile uzun süre bekletilebilir, bekletilse bile birçok etmenden dolayı yayımlanamayabilir. Bütün bu durumlar gözünüzü korkuttu mu?

Dergilere gönderdiğim eserlerde bile bu korkulu ve heyecanlı bekleyişi yaşıyordum. Daha fazla stresi kaldıramayacağım hissiyle büyük yayınevlerini denemekten uzak kaldım. Dosyamı teslim ettiğim ilk yayınevi olan Matruşka Yayınlarında da bu his eksik olmadı.

6- Çok fazla yayınevi var. Yayınevini belirlerken nelere dikkat ettiniz? Hedefinizde bir yayınevi var mıydı?

Özellikle bir yayınevi hayalim yoktu. Sevgili dostum Bünyamin Ayvaz, güzel insanlarla Matruşka Yayınları’nı kurduktan sonra kendisine dosyamı ilettim. Kabulü sonrası heyecanım daha da arttı ve dosyanın son halini alabilmesi için Hüseyin Kılıç ağabeyden editörlük yapmasını rica ettim. Sağ olsun dosyayı benden daha çok sahiplendi. Öykülerime nokta atışı dokunuşlar yaptı. Kitabın yayınlanma sürecinde ve hatta sonrasında emekleri çok büyük ikisinin de.


7- Öykü yazmaya yeni başlayanlar için önerileriniz nelerdir? Yola çıkmadan önce çantalarına neler koymalarını isterdiniz?

Klasik cevapların ötesine geçebilir miyim, bilemiyorum. “Boş bardaktan su taşmaz.” nasihati ile başladım okumaya ve yazmaya. Fakat bardak ne kadar dolu olursa olsun, taşabilmesi için gözlem ve hayal gücü de istiyor. Bu yüzden sadece okuyarak değil hayal gücünü geliştirecek her şeyle dolmak gerekiyor (Zehirlenmemek için dikkatli de olmalı.). Bu bir film ya da bir bilgisayar oyunu dahi olabilir. Şehir merkezinde yaşlıların hikayelerini dinlemek ya da sadece bir suyun akışında kaybolmak. Zannımca en önemlisi de saçmalamaktan korkmamak gerekiyor yazabilmek için.

Benim için bir ilk olan bu anlamlı sohbet için İshak Edebiyat’a teşekkür ederim.

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page