top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Zeliha Tamer Uçar Yazdı- Buradayız... Oğuz Atay Öykücülüğü

“Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?” diye okuyucusuna seslenen Oğuz Atay’ın öykü kitabının son sayfasını kapattım. Atay, şimdilerde yeni yazarların kitaplarının yayımlanma kararının sosyal medyada sahip oldukları takipçi sayısı dikkate alınarak verildiği gerçeğini bilseydi kapitalizme şöyle okkalı bir selam çakardı. Fenomenseniz, bütün kapıları açan maymuncuğu elinizde tutuyorsunuz, tebrik ederim.

Bu satırlar İshak Edebiyat’ta yayımlanan Merkezdeki Fikir adlı öykümün giriş cümleleri. Öykümü Korkuyu Beklerken adındaki kitapta yer alan Demiryolu Hikâyecileri-Bir Rüya isimli öykünün son cümlesinde Oğuz Atay’ın okuyucusuna “Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?” diye seslenmesinden ilham alarak yazmıştım.



Postmodern edebiyat teknikleri kullanılarak yazılmış; Beyaz Mantolu Adam, Unutulan, Korkuyu Beklerken, Bir Mektup, Ne Evet Ne Hayır, Tahta At, Babama Mektup, Demiryolu Hikâyecileri-Bir Rüya isimlerindeki sekiz öyküden oluşan Atay’ın tek öykü kitabı olan Korkuyu Beklerken edebiyatımızın önemli eserlerindendir. Atay’ın kafkaesk unsurlar barındıran öykülerini defalarca okudum. 1975 yılında yayımlanan eserde kafkaesk öykülerde yer alan umutsuzluk, uyumsuzluk, umarsızlık, güvensizlik, korku, yalnızlık, iletişimsizlik gibi konuların işlendiği görülmektedir.

Hayat hikâyesini okuduğunuzda Atay’ın yaşarken değeri bilinmemiş yazarlarımızdan olduğunu fark edersiniz. Anlaşılmamasının nedeni o günlerde ülkemiz edebiyatçıları tarafından benimsenmiş edebiyat tarzından farklı bir edebiyat anlayışını benimsemiş olması kanaatindeyim. Oğuz Atay, eserleriyle geleneksel roman anlayışını alt üst etmiş bir yazar. Karşılığı ise görülmezden gelinmek, ağır eleştirilere maruz kalmak olmuş. Atay, kitaplarını bugünün okuyucusu için yazmış âdeta. Bugün Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilen Atay’ın ilk romanı Tutunamayanlar, eleştirmen Berna Moran tarafından, “hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı” olarak nitelendirilmiş. Moran'a göre Tutunamayanlar’daki edebi yetkinlik, Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır.

Atay; Dostoyevski, Kafka gibi dünya edebiyatının önemli iki yazarından etkilenir. Berna Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış adlı eserinde Atay için şöyle der: “Romanları postmodern öğeler taşıyan Oğuz Atay döneminin ilerisinde bir sanatçıydı ve bundan ötürü romanları 1970’lerin gerçekçi ve toplumcu yapıtlar bekleyen, karmaşık biçim oyunlarına kuşkuyla bakan okurunca pek anlaşılmadı. Diyebiliriz ki Oğuz Atay 1980 döneminin habercisiydi.”

İlk romanı Tutunamayanlar ile 1970 TRT Roman ödülünü kazanan yazar ardından 1973 yılında Tehlikeli Oyunlar romanını yazar. Yeni Dergi ve Soyut dergilerinde yayınladığı hikâyelerini 1975 yılında Korkuyu Beklerken adlı hikâye kitabında toplar. İnşaat Mühendisi olan Atay, Korkuyu Beklerken yayımlandıktan hemen sonra İ.T.Ü.’den hocası Mustafa İnan’ın hayatını anlatan, biyografik bir roman olan Bir Bilim Adamının Romanı adlı kitabı yazar. Oyunlarla Yaşayanlar adlı tiyatro eseri ölümünden sonra 1985 yılında yayımlanır. Eser, 1979-1980 yıllarında Devlet Tiyatrosu tarafından oyunlaştırılır.

Eylembilim adlı eseri İletişim yayınları tarafından 1998 yılında yayımlanır. Oğuz Atay’ın eserleri Tutunamayanlar, Tehlikeli Oyunlar, Korkuyu Beklerken, Eylembilim, Bir Bilim Adamının Romanı ve Günlükler’dir. Atay’ın Türk insanının modernleşme sürecinde yaşadığı sancıları, Türk aydınının Doğu ile Batı, modern ile geleneksel olan arasında sıkışıp kalan dünyasını eserlerinde işlediği görülür.



Öykü kitabında yer alan Beyaz Mantolu Adam, Unutulan, Korkuyu Beklerken, Demiryolu Hikâyecileri-Bir Rüya Atay’ın en çok sevdiğim öykülerinden. Oğuz Atay’ın eserlerinde dünyayla baş edemeyen karakterler kendini cezalandırarak; bazen kendini ihbar ederek, bazen intihar ederek toplum vicdanına seslenir. Karakter kendini ezen toplumsal güce karşı kendini kurban ederek toplumu cezalandırır. Alt metinde toplumun körleşen vicdanına atılan bir tokat vardır denilebilir.

Beyaz Mantolu Adam öyküsünün kahramanı olan beyaz mantolu adam bireyin topluma yabancılaşmasının alegorisidir. “Kalabalık bir topluluk içindeydi. Başarısızdı. Parası yoktu. Dileniyordu. Caminin önündeydi.” Cümleleriyle başlayan öyküde ana karakter yazarın diğer eserlerinde olduğu gibi tutunamayan, işi gücü olmayan serseri bir kişidir. Toplum içinde var olamayan karakter ayrıksılığını ve topluma olan tepkisini yaz günü kadın paltosu giyerek gösterir. Beyaz manto topluma yabancılaşmanın imgesidir. Öykü boyunca karakter bütün uğraşlara rağmen kimseyle konuşmaz. Sessizliğiyle topluma karşı umursamaz bir tavır içindedir. Atay, öyküye karakterin bu ilgi çekici ayrıksı görüntüsünü kazanca çevirmek isteyen uyanık yan karakterler koyarak toplumun ikiyüzlülüğünü aynaya yansıtır. Birbirine karışmış sakalları, hırpani görüntüsü sebebiyle insanlar beyaz mantolu adama deli, turist, sapık, sarhoş, sakat, esrarkeş derler. Beyaz mantosuyla toplum içinde tutunamayan bir karakter olan adam yazarın hemen bütün öykülerinde olduğu gibi toplumdan intikamını kendini feda ederek alır; mantosuyla girdiği denizde yok olur.

Kitabın içerisinde anlatım üslubunu çok beğendiğim bir diğer öykü de Unutulan’ dır. Tavan arası metaforu üzerine başarılı bir şekilde kurulan öykü kadın karakterin “Ben tavan arasındayım sevgilim!” diye bir delikten aşağı doğru bağırmasıyla başlar. Ana karakterin geçmişi tavan arasındadır. “Orası çok karanlıktır; dur, sana bir fener vereyim,” diyen bir erkek sesi, tavan arasında unutulan, bilinçaltına itilen ne varsa aydınlatacak bir fener uzatır kadın karaktere. Yazar, karakterin geçmişiyle olan yüzleşmesini oluşturduğu kafkaesk atmosfer içerisinde yaptırır.


Kitaba ismini veren Korkuyu Beklerken’ de çevresiyle yakın ilişkiler içinde olmayan karakterin yaşadığı korku ve bunalımlar konu edilmiş. Atay, öyküde ironiyi çok başarılı bir şekilde kullanmış. Gizli bir mezhebin kendisini öldürmek istediğini düşünen karakter ölüm korkusu yaşamaktadır.

Kitabın son öyküsü olan Demiryolu Hikâyecileri-Bir Yolcu ücra bir kasabasının tren istasyonunda geçer. İlk bakışta bilindik bir tren istasyonu atmosferi karşımıza çıkar. Öyküde olağandışı olan karakterin ve iki arkadaşının istasyonda yaptıkları alışılagelmişin dışındaki iştir. Anlatıcı, Yahudi, bir de genç kadın, tren istasyonunda yazdıkları taze öyküleri satarak geçimlerini sağlayan seyyar hikâye satıcılarıdır. Öykü, bir demiryolu istasyonunda yazdıkları öyküleri satarak geçinen üç yazarın anlatısı gibi görünse de metaforlar üzerinden Türkiye’nin edebiyat dünyası eleştirilmektedir. Yaşadığı dönemin edebiyat anlayışının çok üstünde metinler kaleme alan Oğuz Atay anlaşılmamış olmanın sitemiyle okuruna seslenerek öyküyü bitirir.

Buradayız sevgili Oğuz Atay. Biz de en az senin kadar korkuyoruz. Korku imparatorluğu peşimizi bırakmıyor. Beyaz mantolu adam kadar ayrıksıyız, kendimize bile yabancıyız artık. Tavan arasında arama bizi, meta evrendeyiz.   


Zeliha Tamer Uçar    

1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page