Öykü- A. Sonat Şen- Cendere
- İshakEdebiyat
- 9 saat önce
- 5 dakikada okunur
Denizdeyim. Sahil kalabalık olduğu için açılıyorum. Önüm sıra kulaç atan birini fark ediyorum. Sadece kafasını ve uzun saçlarını görünce, bir kız çocuğu olduğunu düşünüyorum. Küçücük çocuğun nasıl bir başına bu kadar yüzebildiğini anlamıyorum. Etrafta başkaları olabilir mi diye bakınıyorum. Kimseler yok. Sonsuz bir maviliğin ortasında sadece ikimiz varız. Ne bir tekne ne bir insan… Martı bile yok. Sahil görünmüyor artık. Nasıl bu kadar açıldık anlamıyorum. Önümde yüzen çocuk da birden telaşla sağa sola bakınıyor. Sonra yüzünü bana doğru çeviriyor. O zaman, çocuk sandığım o yüzücünün, genç bir kadın olduğunu fark ediyorum. Kadın bana el sallıyor. Ben ne yapacağımı bilemiyorum. Suyun içinde ter boşalıyor. Geri dönmek istiyorum ama ne tarafa doğru yüzeceğimi bilmiyorum.
Uzaklardan bir zil sesi duyuyorum. Bir telefon sesi sanki. Sesin nereden geldiğini anlamaya çalışarak etrafa bakıyorum. Denizin üstünde bir telefon kulübesi beliriyor birden. Oraya doğru yüzmeye başlıyorum. Ayağıma dipten bir şey dolanıyor. Kendimi kurtarmak istedikçe, o dolandığım şey beni dibe doğru çekiyor. Artık suyun içindeyim. Su bulanık. Telefon sesi daha net duyuluyor buradan. Sese yaklaştıkça batıyorum. Allah’ım boğulacağım. Bütün vücuduma dolanıyor beni dibe çeken nesne. Bir telefon kablosuymuş meğer. Kabloyu çekiştiriyorum. Yok, mümkün değil ayrılmıyor. Bir ahtapot gibi sarıp sarmalıyor tüm vücudumu. Telefon çalmaya devam ediyor. Beni sıkan kablolardan ötürü nefes alamaz hale geliyorum.
Telefon çalıyor.
Ben boğuluyorum.
Telefon.
Çalıyor, çalıyor.
Ben…
Birden uyandım. Ter içindeyim. Rüyaymış. Ama telefon çalıyor gerçekten. Başucumda, etajerin üzerinde duran cep telefonumun aydınlanmış ekranından bilmediğim bir numara çığlık atıyor adeta. Anneme bir şey mi oldu? Kalbim küt küt atarken, açıyorum. Tanımadığım bir kadın ağlıyor karşı tarafta.
“Semih, yardım et Semih,” diye fısıldıyor adeta.
Semih mi? Kim lan Semih? Biri benimle dalga mı geçiyor? Kafayı bulmuş birilerinin gece eğlencesi mi oldum?
“Saatin kaç olduğundan haberin var mı senin? Numaran görünüyor ekranda… Siktir git, belanı benden bulma,” diye kükrüyorum gecenin bu saatinde uyandırılmış olmanın gerginliğiyle. Telefonu kapatmak üzereyken, karşı taraftan ağlamayla karışık bir fısıltı geliyor kulağıma yine. Kadın, dediklerimi duymamış gibi.
“Semih, benim Semih… Çok korkuyorum… Lütfen gel, çabuk gel” Sanki sesi iyice içine kaçıyor. Hıçkırıklarını yutuyor.
Hayda, ne bu şimdi? Öfkeyle sordum ama benim de haberim yok saatten. Bakıyorum, 4.15. Kadının sesi hiç de dalga geçiyor gibi değil. Başı gerçekten dertte olabilir mi? Fısıltıyla konuşan ses, tanıdığım birinin sesine de benzemiyor ki. Kesin yanlışlıkla aradı beni. Yatağın içinde oturur pozisyona geçiyorum. Gözlerim fal taşı gibi açık artık. Az önceki öfkeli sesimden pişmanlık duyuyorum. Serinkanlı olmaya gayret ederek konuşuyorum bu kez.
“Sakin olun. Yanlış numarayı aradınız galiba. Ama gerçekten yardıma ihtiyacınız varsa…”
O an bir şey devriliyor karşı tarafta. İkimizi de susturan, büyük bir eşyaya ait olduğu belli, tok bir kütürtü kaplıyor geceyi. Sanki halısız boş bir zemine düşen bir sehpa, bir sandalye gibi. Kadının kesik kesik hıçkırıkları başlıyor sonra. Belli ki ağlarken eliyle ağzını kapatıyor. Ardından, duvara fırlatılan başka bir şeyin tuzla buz oluşunun sesi yankılanıyor kulağımın içinde. Kırılan her neyse, ondan sıçrayan parçalar yüzüme saplanacakmış gibi geliyor. Telefonu hızla kendimden uzaklaştırıyor, diğer elimle de başımı korumaya alıyorum gayri ihtiyari. Oysa ben güvendeyim. Bunu teyit etmek istercesine gözlerim, odamın karanlığında geziniyor. Sonra yine yaklaştırıyorum telefonu. Az önceki patırtı sona ermiş. Kadının korku dolu nefesi, benim nefesime karışıyor şimdi. Bir süre karşılıklı nefes alıp veriyoruz sadece. Çok sürmüyor bu sessizlik. Bir kapı çarpıyor, ben yerimden sıçrıyorum ve o an kadın kulağıma bir kez daha fısıldıyor gayretle…
“Yardım edin… Geliyor, lütfen yardım ed…”
O ürkek talebi tamamlanamadan cümle boşlukta asılı kalıyor. Konuşma kesiliyor. Artık duyduğum sadece bir sinyal sesi. Bip bip biiiiip… Kulağım boşluğun içinde, elimde telefonla kalakalıyorum. Neydi bu şimdi? Birileri kadına bir şey yapmış olabilir mi? Yoksa rüyada mıyım yine? Sağ elimdeki telefonu hızla yatağa bırakıp, sol elimin üstüne çimdik atıyorum. Elim basbayağı acıyor. Kararan ekranı açıp son aramalara bakıyorum. Az önce bilmediğim bir numara gerçekten aramış beni. Ya kadının sahiden yardıma ihtiyacı varsa? Dakikalar önceki öfkemin yerini büyük bir kaygı alıyor şimdi. Kim olduğunu bilmediğim o kadın için, cidden korkuyorum. Bu sefer ben arıyorum o bilmediğim numarayı. Çalıyor, ama açılmıyor. Kadına bir şey oldu.
Abartıyor muyum? Biri beni işletmiş olabilir mi? Neler okuyorum gazetelerde. Tanımadıkları insanların acılarıyla telefon açıp dalga geçenler var. Beni de zevk için tedirgin etmeye çalışmış olabilir biri. Manyak mı yok memlekette? Ne olursa olsun, az önce duyduklarımı yok sayıp, uykuma kaldığım yerden devam edecek kadar da vicdanımı yitirmedim çok şükür. Tekrar arıyorum. Yok, açılmıyor telefon. Polisi mi arasam? Ne diyeceğim? Yüzüyordum rüyamda, zil sesi duydum, uyandım, telefonum çalıyormuş, açtım, kadının biri yardım et Semih dedi, ben Semih değilim dedim, bir şeyler kırıldı döküldü, kadının sesi aniden kesildi ve telefon kapandı. İnanırlar mı bana? Biri benimle dalga geçiyorsa, rezil de olmak var. Ama kadın gerçekten ağlıyor gibiydi. Tekrar arıyorum. “Aradığınız numaraya ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz,” diyor telesekreter. Allah’ım ben ne yaşıyorum? Ne güzel yüzüyordum denizde. Ne yapacağım şimdi?
Yataktan kalkıyorum. Pencereden dışarı bakıyorum. Şehir derin bir uykuda gibi görünüyor. Birkaçı hariç evlerin perdeleri kapalı, ışıkları sönük. Karanlığın içinde yaşananları, duvarların ardında olanları bilemem ki. Belki, Semih’ten destek uman o kadın, oralarda bir yerde. Peki Semih, hiçbir şeyden habersiz, uyuyor mu evinde?
Elimde telefon. Arıyorum. Yine telesekreter. Ulaşılmıyor. Saat 4.30. Bu saatte kimi arayayım, kime ne sorayım? Tekrar arıyorum, yine ulaşılamıyor. Soluğum, cevapsız kalan her çağrıda biraz daha kesiliyor. Boğulur gibi oluyorum. Camı açıyorum. Gecenin serinliği odaya doluyor. Elim ayağım buz kesiyor. Güneş doğana, sokak hareketlenmeye başlayana dek evin içinde dört dönüp, onlarca arama yapıyorum. Yok, numaraya ulaşılmıyor. Nefes alamıyorum. İşe gitmem lazım. Duşa giriyorum. Aklımda kadının yardım isteyen sesi. Başımdan aşağı akan su, banyo giderinden içeri çekiyor sanki beni. Aynı rüyada olduğu gibi, boğuluyorum.
Tıraş oluyorum. Arıyorum.
Kahvaltı ediyorum. Arıyorum.
Otobüse biniyorum. Arıyorum.
İş yerine geliyorum. Bana farklı bakan kimse yok. Birileri şaka yapmış olsa, mutlaka şimdiye kokusu çıkardı. Annemi arıyorum.
“Hayırdır, sabahın bu saatinde oğlum? Rüyanda beni mi gördün? Yok değil mi bir terslik,” diye soruyor annem. Sesi her zamanki sevecenliğinde. Rahatlıyorum. Birce’yi arıyorum.
“Konuşamam şimdi, toplantıya giriyorum. Akşama buluşuyoruz değil mi?” diyor. Birce’nin hiçbir şeyden haberi yok. Rahatlıyorum. Beni geceden beri bir kâbusun içine iten o numarayı yine arıyorum. Ulaşamıyorum.
İnternete giriyorum. Yaşadığım gerilimin etkisiyle arama motoruna “Son dakika-kadın-cinayet,” diye yazdığımda, ekrana gelen haberlere inanamıyorum. “Son 24 saatte yedi kadın, hayatlarındaki erkekler tarafından öldürüldü.” Nasıl yani? Hızlıca okuyorum çıkan haberlerden birini.
Sevilay Karlı boşandığı eşi tarafından bıçaklanarak öldürüldü,
Hatun Ekrem Aslan boşanma aşamasında olduğu eşi tarafından öldürüldü,
Emine Ülkü Araz, Özlem Çankaya, Tuba Ateşçi, Elif Saydam, Nasim Gol… Hepsi de boşandığı ya da boşanmak üzere olduğu eşleri ya da ayrıldıkları sevgilileri tarafından öldürülmüş. Bu kadınların hepsi dün ölmüş. Allah’ım ne olur bunlardan biri beni arayıp yardım isteyen kadın olmasın. Tekrar arıyorum dün akşamdan beri ezberlediğim o numarayı. Yok, hala ulaşılamıyor.
Ya beni arayan kadına da biri bir şey yaptıysa? Eski koca, eski sevgili… Uykusuzluktan kan çanağına dönmüş gözlerim yanıyor. Kalbim, korkudan ve kaygıdan boğazımda atıyor. Boğuluyorum. Bütün vücudum sanki bir cenderede. Kulaklarımda sürekli tanımadığım bir kadının, “Bana yardım edin,” diyen sesi. Boğuluyorum.
En iyisi polisle konuşmak. Başka türlü bu cendereden çıkabilmem olası değil. Derin bir nefes alıyorum. Arıyorum. Bu kez aradığım numara hemen açılıyor.
“Alo, şey… Ben… Ben şüpheli bir durum hakkında bir bilgi verecektim.”
Bir kadının yardım isteğine geç kalmamış olmayı umarak, telefona bakan polise beş saat önce olanları bir bir anlatmaya başlıyorum.
A. Sonat Şen
Ne böyle cinayetler olsa ne de böyle öyküler.
Bir nefeste okudum . Kadın cinayetleri üzerine harika bir anlatı olmuş. Yazan yürek dert görmesin.
Sonatcım çok güzeldi, bir solukta okudum. Bu işin sonu bir kitap gibi görünüyor. Öpüldün 😘Selamlar 👋
Kalemine, güzel yüreğine sağlık Sonat. Sessiz bir haykırış ile ben de boğuldum sanki her kelimende.
Gündemin etkileri artık ruhumuzu ele geçirdi. Bu hikayeyle bir kez daha ürperdik. Ellerine yüreğine sağlık 💜