Öykü- Aziz Erdoğan- Bir Cümle Bin Düş
- İshakEdebiyat
- 2 gün önce
- 2 dakikada okunur
Orhan Bey, tam on birinci kez, aynı satırdan başlamıştı:
“Kapıyı açtığında karşısında onu bekleyen bir yabancı gördü.”
“Bir yabancı… Yahu, şu evde bir kapı çalınsa bari. Tek gördüğü, apartman boşluğuna bırakılan su faturası. En azından postacıya selam verebilsem,” diye iç geçirdi. Romanın kahramanıysa bir yabancıyla yüz yüze! Hem de gizem dolu bir yabancı. Kapıyı açsam, diye düşündü Orhan Bey, karşımda kim olurdu? Apartman görevlisi İsmail Bey mi? O da elinde, bu ay aidat artmış hocam, diyen bir zarfla gelir herhalde.
Kendi düşündüğüne güldü. Sonra gülüşünü yarıda kesip toparlandı. “Tamam, ciddiyet Orhan, ciddiyet,” dedi kendine. “Bir öğretmen disipliniyle okuyacaksın.”
Romanın satırlarına tekrar odaklandı.
“Kapıyı açtığında karşısında onu bekleyen bir yabancı gördü.”
Ama bu yabancı gerçek bir yabancı değildi. Orhan Bey’in zihni, yabancıyı yeniden şekillendirmişti bile. Şimdi yabancı, bir televizyon yapımcısı olmuştu! Elinde bir mikrofon, şöyle diyordu. “Orhan Bey! Tebrikler! Hayatınız bir dizi oluyor. Ama ilk sezon için sadece bir bölümlük bütçemiz var.”
Orhan Bey, bir an heyecanlandı. “Yalnız,” diye mırıldandı hayalindeki yapımcıya, “bu hayatın pek reyting alacağını sanmıyorum. Öğrenciler, ders notları, bitmeyen çaylar…”
Sonra silkelendi ve kitabına geri döndü. Bu sefer ciddi okuyacaktı. Gözlerini kısmış, metne odaklanmıştı:
“Kapıyı açtığında karşısında onu bekleyen bir yabancı gördü.”
Ama yine olmadı. Bu sefer yabancının bir ajan olduğunu hayal etti. Siyah takım elbiseli, güneş gözlükleri takmış, gizem dolu biri. Hatta ajan eğilip şöyle dedi. “Orhan Bey, kitapların arasına sıkışmış evrenler var. Bu evrenler sizi içine çekecek. Sizi kurtarmamız gerek!”
Orhan Bey başını iki yana salladı. “Ne kurtarması kardeşim,” dedi kendi kendine. “Ben kendimi sabah alarmından bile kurtaramıyorum.”
Kitabı kapattı ve sehpanın üzerine koydu. Birkaç dakika tavana baktı. Düşüncelerini susturmaya çalıştı. Kendisi de biliyordu, okuma çabası genellikle hayal maratonuna dönüşüyordu. Ama bugün kararlıydı. Yerinden kalktı, mutfağa gidip bir bardak çay koydu ve kitapla yüzleşmek üzere döndü.
“Şimdi seni bitireceğim,” dedi, kitabı eline alarak. Sanki roman bir meydan okumaydı. Orhan Bey, dikkatini topladı ve kaldığı yerden devam etti.
“Kapıyı açtığında karşısında onu bekleyen bir yabancı gördü. Yabancının elleri ceplerinde, yüzünde merak dolu bir ifade vardı.”
Merak dolu? Orhan Bey gözlerini kısmıştı. “Merak dolu bir yüz ne demek ya?” diye sordu kendi kendine. “Adam şaşkın mı, üzgün mü, aşkını mı bulmuş? Bu kadar belirsizlik insanı delirtiyor.”
Zihni yine oyununu oynadı. Yabancı, bu sefer Orhan Bey’in öğrencilerinden biri olmuştu. Şimdi karşısında durmuş, Hocam, o elinizdeki kitap sınavda çıkacak mı, diye soruyordu. Ne kitabı be çocuk, diye bağırdı içinden Orhan Bey. Ben daha okuyamadım, siz mi okuyacaksınız?
Çayını yudumladı ve kitaba tekrar döndü. Şimdi gözleri metne yapışmış gibiydi. Derin bir nefes aldı ve bir satır daha ilerledi. Bu sırada hayal dünyası iyice coşmuştu. Orhan Bey, kendini bir roman kahramanı olarak hayal etti. Kapıyı açıyor ve karşısında bir yabancı görüyor. Yabancı elinde bir dosya uzatıyor ve şöyle diyor. Orhan Bey, bu bir “Okuyamayanlar Sendikası” üyelik belgesi. Katılmaya hazır mısınız?
Orhan Bey kahkahalarla güldü. Kitabı kapattı ve sehpanın üzerine bıraktı. Bugün de olmadı. Ama fark etti ki mesele kitabı bitirmek değil, yol boyunca aklına gelen hayallerden keyif almaktı.
“Yarın tekrar denerim,” dedi kendi kendine. Ama önce şu ‘Okuyamayanlar Sendikası’ hayalini biraz daha geliştirmeliydi. Kim bilir, belki o sendika için bir roman bile yazardı. Roman okumak zor, ama hayal kurmak kolaydı. Ve Orhan Bey, kolay yolu hep daha çok seviyordu.
Aziz Erdoğan
Yorumlar