Öykü- Burhan Barak- Talih Kuşu – Versiyon Milenyum
- İshakEdebiyat
- 1 dakika önce
- 4 dakikada okunur
A ile S, bizim kasabanın temiz havasına doğan, kaynak suyundan içen, kaldırımsız sokaklarında büyüyen, şimdi aynı devlet kurumundan, siyaset mi demeliydim bilemedim, maaş alan, paralarını aynı bankamatikten çeken iki şahsiyettir. A, bulunduğu kurumun temizlikçi kadrosundan girdiği işin yanında, üzerine yıkılan çaycılık ve ayakçılık işlerini de otuz beşine kadar dibini gördüğü fakirliğin hatırasıyla gocunmadan yerine getirmektedir. S’nin kurumun hangi pozisyonunda kadrolu olup her ay düzenli olarak ne kadar maaş aldığını bilen bir Allah kulu bulunmamaktadır. Kuruma haftada birkaç defa girip çıktığı olur ama soru sormak kimsenin haddi değildir. Başkan olsa da olmasa da kapıyı çalma gereği duymaz. İçeri dalmadan, kendinden birkaç yaş büyük olan A’ya bağırıp kışsa iki çay veyahut kuşburnu, yazsa kola ya da gazoz ister. Başkan yoksa koltuğuna oturup bilgisayarda CarParcking oynar; içeceğini yarı yerinde bırakıp kimseciklere selâm vermeye tenezzül etmeden çıkıp gider. Başkan varsa kasabanın ihtiyaçlarıyla ilgileniyormuş imajı taşıyan cümleleri, koridora sıralı odaların da duyacağı bir tonla dillendirir. Bu konularda duyuracağı başka söz kalmadığında, sesinin tonunu, mikrofonu kapalı zanneden siyasîlere özgü o sinsî tarzla alçaltıp dağ evindeki mangaldan, ava gittiklerinde vurduğu geyikten, şehirde yeni keşfettiği bir lokantanın leziz yemeklerinden bahisler açar. Hafta sonuna başkanın da içinde olduğu, Ankara’dan çok şehrinde pinekleyen vekilin de mutlaka uğrayacağı bir piknik eğlencesi organize eder. Başkan, vekilin bile itiraz etmekten imtina ettiği pikniğe muhalif olmaktan arlanır. Tabiî ki gelecektir. Saz da söz de cızbız da S tarafından ayarlanmıştır. Geriye yiyip içmek, muhabbeti demlemek kalmıştır.
O sırada A, muhtemelen tuvaletleri domestoslayıp koridora geçmiş, koridorda onu gören odaların çay isteklerine yetişmiş, kağıtların odadan odaya sevkini yaparak önemli bir pozisyonda olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. Yıllardır üç kızının hayalini kurduğu, işe girdiği günden beri de istemeye cesaret buldukları bilgisayarı, çekip gömleğinin döş cebine koyduğu maaşla şehre gidecek, alıp gelecektir. Evdeki bayram sevinci, A’nın kıllı göğsüne gurur olup düşecek, o çalışıp kazandıkça, eve ekmek götürdükçe, karısı F, ona yeniden âşık olacak, belki erkek olur diye dördüncü çocuğa da izin verecektir. Kafası rahattır A’nın, Arap atı gibi koşturması, şimdilik coşkulu bedenine hiçbir ağrı sızı vermemektedir. Gençliğin ve onca fakirliğin ardından bir piyango misali başına konan maaşlı devlet işi, budaksız ruhuna beklediğinden daha fazla güç vermiştir. Yıllardır bakkalda, kasapta, manavda kendi adına dolan borç sayfaları yırtılmış, bu sayfalardan ötürü yüzüne kapanan dükkân kapıları, yeniden ardına kadar açılmıştır. Selâm alıp vereni çoğalmış, onu bir seyre koymayan gözlerde ışıltı olup parlamaya başlamıştır. Kıraathanede dördüncü arayan her masaya oturabileceğini bile hissediyordur artık; bu his, bir kasaba kıraathanesindeki herhangi bir erkeğin sahip olabileceği en onurlu duygu olduğundan yabana atılmamalıdır.
A, bu talih kuşu sayesinde vaziyeti öylesine toparlamıştır ki evvelce misafirlerine, çayın yanına ikram etmekten hoşlandığı gofretten bile vaz geçip baklava, bülbül yuvası, havuç dilimi almanın gururunu yaşamakta, kim gelecek olsa bir telaşa kapılmamakta, kaygı gütmemektedir. Artık mahcup olmadan bir vekili bile ağırlayacak gücü kendinde bulmaktadır. Birkaç yıllık birikim yapıp şu kerpiç damdan da kurtuldu mu, mahalle muhtarlığına giden yollar bile açılabilir, neden olmasın, diye düşünmektedir. Bu yüzden ilkokulu okuduğuna şükretmekte, en azından imza yerine parmak basan eski muhtarın alay konusu olduğu yerden kimsenin kendini vuramayacak olmasına sevinip neşeli ıslık melodileri ile gezinmektedir.
S, A’nın gene böyle bir temizlik molasında, hayallere dalıp gittiği sırada, belediye binasının park yerine sıfır kilometre, siyah bir Passat’la girmiştir. Kapıya yanaşan siyah Passat’ın telaşıyla başkan bile koşaradım merdivenlerden inmiş, inerken elleri titreyerek alt düğmesini üst deliğine vurduğu ceketini fark etmemiş, filmli camlarından içi görünmeyen Passat’ın arka kapısını saygıyla açmış, içinde sadece şoför koltuğunda oturan S’yi gördüğünde dumura uğramış dangalak gibi öylece kalakalmıştır. S, kendine yaraşır bir kahkahayla kontağı kapatıp arabadan inmiş, başkanın telaşıyla omuz hizasında sıraya geçen çalışanlara bakıp daha da keyiflenmiştir. İleri mi gittim, şakanın dozunu mu kaçırdım, kasabanın orta yerinde evli barklı, çoluklu çocuklu, yaşını başını almış şu adamları rezil bir duruma mı düşürdüm, diye durup bir saniye düşünmemiş, “Olacak olacak, bir dahaki seçimden sonra bunlar da olacak, aferin size!” diye şakasını sulandırmaktan geri durmamış, kimsenin hangi pozisyondan ne kadar aldığını bilemediği maaşın gücünü, sıfır kilometre Passat’ın ihtişamı ile bir kez daha kanıtlamıştır. S, çalışanlarda beş on dakika daha sürecek şaşkınlığın ortasından elini başkanın omzuna atıp geçmiş, merdivenlerden çıkarken A’dan çayın yanına, Tatlıcı M’den birkaç kilo baklava kapıp gelmesini istemiş, böylelikle arabanın belediye binasına ait kuyruğunu doğrultmayı da unutmamıştır.
A’nın muhteşem çayı ve servisi, S’nin bonkörlüğüyle birleşip daireleri dolaşmış, o gün Passat’a dair bütün mekanik aksam bilgisi, bu işten anlamayanın dahi zihnine kazınmış, kazınan yerin sağ lobuna yakın kıvrımına, “Acaba bir gün ben de böyle bir arabaya sahip olabilir miyim?” diye bir de hayal gelip kurulmuştur.
Çok değil, bu güzelim zaman dilimlerinden iki ay geçmiş geçmemiş, memleketin selâmeti, dış güç oyunlarının hemencecik bozulması için erken seçim kararı alınmıştır. Seçimi, elbette Yerli, Millî ve Manevî Parti kazanmıştır fakat bu seçim de bir öncekinde olduğu gibi kapılar ardında anlaşmalar yapılmış, bu anlaşmaların birinde A, ne yazık ki feda edilmiş, onun işgal ettiği kadroya sülalesi daha da kalabalık, A’dan daha da fakir olan V alınmıştır. A, seçimde verdiği oyu haram zehir zıkkım edip hayallerini de belediye binasının mermer merdivenlerinde, temizlikçi odasında, çay ocağının kalaylı, bakır kazanında bırakıp bir daha uğramayacağını bildiği belediye binasını ağlayarak terk etmiştir.
Yeni başkan aynı partiden, partiye evvelinden de hizmetleri bulunan, kasabada doğup büyümese de zengin sülalelerinden birinin üniversiteye kadar okumuş olan oğludur. Eski başkansa M şehrinin B mahallesinden verilen üç daire, bir dükkân yeri ile vazifesini tamamlayıp karşılığını almış olmanın heyecanını, partisinin zafer kutlamalarında masa altında elden ele dolaşan votka şişelerini neşeyle kafaya dikerek göstermiştir. Masa üstünde duran su, ayran ve çerezlerin, parti programına daha uygun şekilde dizilmiş olması, gazeteler, haber kanalları ve kemik seçmen için kâfi ve vâfidir.
S, on beş yıldır hangi hikmetle koruduğu bilinmeyen pozisyonunu bu seçimde de korumuş, her seçimde parayla satın alınan oyların birçoğuna ‘seçimi kazanırsak’ koşulu ekleyip elinde kalan yüklü miktarla Passat’ı bir üst modeliyle değiştirmiş, M şehrinden bir minibüs durağına da ortak olmuştur. Yeni vekillere, yeni başkanla bir cızbız partisi organize etmiş, dağ evini dubleks yapmanın planını o gün, orada, onlarla birlikte çizmiştir.
Belki de aynı saatlerde A’nın evinden bir sevgili çığlığı yükselmiştir. Bu çığlıkla yarışırcasına avludaki yaşlı çınar ağacından yüzlerce serçe de kasabanın göğüne savrulmuştur. Ahırda, talih kuşunun başına konduğunu haber aldığı gün sattığı, rahmetli babasından kalan kır katırın kendiriyle kendini tavana asan A’nın cansız bedeni sallanmaktadır. Otopsisi aynı gün partililerin yardımıyla tamamlanmış, Merkez Camiinde kılınan ikindi namazıyla Oyalar Mezarlığına defnedilmiştir. Taziyeye gelenler, verilen çayın yanında en azından bir tabak gofretin de olması gerektiğini kendi aralarında muhasebe ettikleri esnada, salonda kurulu bilgisayarın başında, A’nın küçük kızı D, bir Barbie oyununda bebeğine makyaj yapıp renk renk kıyafetler giydirip level atlamaktadır.
Burhan Barak
Comentarios