top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Öykü- Büşra Tümkaya- Göğe Kaldırılan Haliller

Parmaklarımla yokladım. Girintili çıkıntılı bir deri çatlağı. Sanki bir gece önce kendimi dikenli bir ipe asmışım. İzi boynumu çepeçevre kuşatmış. Ya da kuruyan bir ağaç dalı benim boynum. Koptu kopacak. Omuzlarıma bile takılmadan löp diye ayaklarımın dibine düşecek. Korkutucu. Yerden başsız gövdeme bakmam korkutucu. Omuzları sarkmış, elleri boşlukta sallanan bedenimi tarif edemeyeceğim ama orada olduğunu hissettiğim, şaşkın, dehşete düşmüş gözlerine denk gelmem korkutucu. Bu düşünceler başımı dengede tutmamı daha da zorlaştırıyor. Sağa sola yalpaladıkça etim parça parça kopuyor. Eski bir mabedin kulesi gibi. Dokunsan yıkılacak. Bu yaşa kadar iyi dayandım aslında. Halil’in öldüğü gün ben de ölürüm sanmıştım. Yanılmışım.

Boynum çatırdıyor. Aynadan kendime bakarak giyiniyorum. Raftan çektiğim kazakla birlikte diğer kıyafetler de elime geliyor. Boynum bir aksülamel kaldıramaz. Eğilmek, sağa sola dönmek. Derinin ucunda sallanan et gibi başım. Düştü düşecek. Kıyafetleri olduğu gibi bırakıyorum yere. Anahtarı el yordamıyla bulup dışarı çıkıyorum.

Sakin bir şehir. Rüzgârla havalanan tozun tutunacak sıcak bir beden bulamayıp birkaç turdan sonra toprağa geri döndüğü bir yer. Yürüyorum. Evlerin arasından bir nehir akıyor. Nehrin derinleştiği yerlerde köprüler var. Bakımsız. Çivileri paslı, demirleri gıcırdıyor. Köprülerden geçerken adımlarıma iniltiler eşlik ediyor. Eskiden bu köprü bile yoktu. Olsaydı Halil yaşar mıydı? Belki. Yine de peşimden gelir, bana meydan okurdu. Annesi hem bağrını hem beni döverdi yine. “Ah çocuk, ah çocuk!” diye diye.

İnce, kaygan bir dalın üstünden karşıya geçmiştim. Altında Asi Nehri. Bulanık ve sinsi. Ben dokuz yaşındaydım, Halil sekiz.

“Korkuyorsan gelme.”

Halil’in yüzünde tedirginlik. Sonra aniden sertleşen bir karar. Adım attı. Dal titredi. Halil’in bacakları daha çok titredi.

“Gelme oğlum sen, ben geri geleceğim.”

Duymamıştı. Düştüğünde, düştüğü an gözden kaybolduğunda, anne karnında büyüdüğü o keseyle birlikte kaybolduğunda, zaman onun olmadığı vakte doğru hızla geriye sardığında parçalanmaya başladım. İç sökümü.

Uzaktayım. Evimden uzakta. Ama Halil’den değil. Şehirler Halil dolu. Şu an okulun arka bahçesinde ya da sürülerinin başındalar. Dağın eteğinde öbek öbek karartı. Hayvanlarını otlatıyorlar. Sabah serinliği bitmeden geri dönerler. Şu eski köprüleri çatırdatarak üstlerinden geçerler. Çıngırak sesleri cümbüş gibi yayılır. Haliller evlerine dağılır. Evlerine dönen Haliller de var.

Bir an. Sadece bir an. Dokuz yaşımdan beri var olan tek bir an. Halil’in şişmiş cesedi gibi yüzeye çıkan, ele gelmeyen, gömülmeyen, unutulmayan bir an. Kısacık bir görüntü. Bana bakmıştı. Suya düştüğünde, soluk almaya çalışırken. Elini uzattı. Dondum kaldım. Eller kırıldı içimde, eller lime lime oldu. Köprüler yıkıldı. Halil suya gömüldü. Başı başıma yaslandı. Başım ağırlaştı. Saçlarımdan salıncak kurdu. Her telde bir Halil. Avuç avuç isyan etti saçlarım. Boynum çatırdamaya başladı. Bu vakte kadar yine iyi dayandı.

Son köprüdeyim. İlerideki daralan sokaktan merkez caddeye döneceğim. Köprüdeki gıcırtı çığlığa, çığlıktan bir orkestraya dönüşüyor. Orkestra içinde tanıdık ince bir ses. Halil? Bir adım daha atıyorum. Kimse inkâr edemez, bu onun sesi. Hızla geriye çeviriyorum başımı. Sen misin? Başımı çevirdiğim an kulaklarım uğulduyor. Gökyüzü devriliyor üstüme. Boynum çatırdıyor. Ayaklarımın ucuna yuvarlanıyor başım. Ağır bir taş gibi. Taştan daha şaşkın.

Köprünün ucunda küçük bir çocuk. Yavaşça yaklaşıyor, bakıyor. Eline alıp yumurta gibi sallıyor başımı. Saçları güneşte parlıyor. Gözleri ışıl ışıl. Parçaları birleştiremiyor zihnim. Halil nasıl görünüyordu? Senelerce zihnimde yaşayan Halil çok şekil değiştirdi. Suretten surete girdi. Aslını hatırlayamıyorum.

Köprüden sarkıyor çocuk. Cam bir fanus gibi avuçlarında başım. Yanaklarım parmaklarının arasında sıkışmış. Kayıyorum yavaşça. Vücudum şaşkın. Manasız, alık bir duruşu var. Kayıyorum. Saçlarım takılıyor çocuğun parmaklarına. Bir yosun gibi iğrenerek silkeliyor beni. Nehre düşüyorum.

Nehir menderesler çiziyor. Görüyorum. Bedenimle başımı, başımla bedenimi görüyorum. Çocuk uzaklaşan başıma el sallıyor. Ağzıma sular doluyor. Ben artık soramam Halil. Ama ne olur, sen yine de cevap ver. Zihnimdeki milyonlarca Halil’in hatırına cevap ver. Sen misin?


Büşra Tümkaya

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page