top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Öykü- Demet Eker Özenbaş- Silik

“…Oldurmanın yıkmanın yeniden yapmanın aslan heykelleri Olduran yıkan yeniden yapan gözlerini seviyorum kaç kişi Bir senin gözlerin var zaten daha yok Ya bu başını alıp gidiş boynundaki Modigliani oğlu modigliani

Cemal Süreya

Bilinmeyen bir el, boyaları karıştırıyor; bol siyah, biraz pembe ve delici maviler yerleştiriyor tuvalin üzerine. Görenleri büyüleyen renkler birleşerek bir kadın resmediyor usulca. Mavi Gözlü Kadın, uzaklardan ve upuzun boynuyla acıtarak bakıyor kendinden geçen kadına. Kızıl saçları, upuzun boynu, burnu ve elleri seçiliyor artık; o eller resimden taşarak kucaklıyor önündeki kadını.

Bugün umutlarımı satacağım beni alt sokağın köşesinde bekleyen adama. O bana yalnızlığını verecek karşılığında. Kârlı bir alışveriş.

Bu kararı almam uzun sürdü. İyiliğimi birkaç yüzlük karşılığında etrafındaki herkese hayatı zehreden bir kadına sattıktan sonra umutları satmanın pek de bir anlamı kalmıyor. Bu çağda yaşamanın benliğini satmakla bir ilgisi var tabii ki. Annem gittiğinde bunu öğrendim. O gidince komşular etrafımı sarmış, beni koruyup kollamak için adeta yarışmışlardı. Sabahları kahvaltıya çağıranlar, akşamları çorba getirenler… Yas tutmak insancaymış, ağlamalıymışım yoksa içimdeki zehir ve üstümdeki ölüm kiri akmazmış. Ağlanarak arınırmışım. Ben ağlamalıymışım, komşular bana destek olmalıymış. Ortalıkta koyverecek halleri yokmuş ya! Nasıl da iyiydiler/miş.

İşte tam o sıralarda sevgimi sattım. O da kolay olmadı. Mahalledeki kitapçıda çalışan bir üniversite öğrencisi vardı. Benim kitaplara düşkünlüğüm onun tutkularıyla bir araya gelmiş ve bizi engel olunamayan bir anaforun ortasına sürüklemişti. Suçluluktan ölsem de karşı koyamıyordum. Kaybetmekten korkuyor ve her türlü oyuna izin veriyordum. Yavaş yavaş isteğimi kaybettiğimi anladığımda, o oyunlara daha çok karşılık vermek için sevgimi satıp şehrin arka sokaklarındaki fahişeden şehvet aldım.

Alıp vermeler çağının insanı olarak yürüyorum. Sağlı sollu sıralanan dükkânlarda ölü çiçekleri diriltmeye çalışan uzun boyunlu kadınlar görüyorum. Hepsi Modigliani tablolarından fırlamış gibiler. Eksik parçalarını tamamlamaya uğraşıyorlar. Kimi sevgiye muhtaç, kimi ilgiye. Yarı aydınlık dükkânlardan boyunları, siyah elbiseleri ve hareketleri seçiliyor. Hayatlarını ele geçiren değiş tokuş, yüzlerini silikleştirmiş. Evdeki tabloya benziyor hepsi. Hemen her gün bu sokaktan geçiyorum onları görmek için. Etrafımdaki samimiyetsiz yüzlerden daha gerçekçi hepsi. Silinmekten korka korka ilerliyorum köşedeki adama. Kaşlarım dökülmeye başladığında eksildiğimi anlamıştım çoktan ama yine de korkuyorum.

Kimse umut satın almak istemiyordu. Bu adamı çok zor buldum. Elimden kaçırmamam gerekiyor. Şu sıralar ihtiyacım olan tek şey yalnızlık. Sonrasına bakarız. Satacak bir yerimi bulurum mutlaka.

Adam ürkerek bakıyor bana, bir şeylerden korktuğu belli. Tanıdık geliyor ama nereden bilmiyorum. Elindeki sigaradan son bir nefes çekip izmariti yere atıyor ve üstüne basıyor ağzındaki duman havaya karışırken.

“Yalnızlıktan bıktım anlıyor musun? Senin sahip olmak istediğin bu şey, benim kurtulmak istediğim bir illet. Anlayamazsın. Hep kalabalıklar içinde yaşarken, etrafında bir sürü insan varken, onlardan kurtulmaya çalıştığın apaçık ortadayken beni anlayamazsın. Yurtların ve yetimhanelerin bina sesleriyle, tıkırtılarla büyümüş birinin korkusu ne kadar yabancıdır sana, kim bilir?”

Ben hiç konuşmak istemezken adamın bir çırpıda dökülüvermesinden de belli yalnızlığı. Tam da bunu arıyorum.

“Umut arıyorum ben, yaşama tutunmak için umut lazım. Ne zaman kaybettiğimi hatırlayamadığım bu hisse ihtiyacım var.”

Titreyen elleri, ürkek ve kaçamak bakışları, göz temasından kaçınması… Birden onu nereden hatırladığımı anlıyorum. Ekmek çalmaya çalışırken fırıncının yakaladığı ve tekmelemeye uğraştığı köpeğinkine benzer bir korku, hayvanca, elli ayaklı ikinci bir insana dönüşüveriyor adamın yanında. Sadece ben görüyorum. Yediği tekmelerin acıttığı yerlerden kan sızıyor, o görmüyor.

Veriyorum umutlarımı, alıyorum onun yalnızlığını ve adamı kalabalığıyla baş başa bırakıp ayrılıyorum yanından. Eve gidip saatlerce uyuyacağım, uyanıp saatlerce Mavi Gözlü Kadın’a bakacağım. Kimse kapımı çalmayacak. Sana yemek yaptım, bahanesiyle kafamın içini kendi çıkmazlarıyla doldurduklarını bilmeyen kadınlar olmayacak etrafımda. O kadar canlı ve hayata ait ki hepsi! İyilik yaptıklarını sanmanın hafifliği ve esrikliği dolduruyor nefeslerini. Oysa bilmeden üstüme kusuyorlar. İçim dışım kusmuk oluyor onları dinlerken. Modigliani kadını değil hiçbiri.

Büyük bir yalnızlıkla açıyorum evin kapısını. Buram buram yalnızlık dolduruyor ciğerlerimi, yalnızlığı kokluyorum derin derin. Annemden kalma berjeri duvarın karşısına çekiyorum. Bir tarafımda sehpa ve onun üzerinde sabah yaptığım, yarısı bitmiş, soğuk kahve… El aynasına bakıyorum kahveden bir yudum alırken. Boynum biraz daha uzamış gibi geliyor. Duvarda Mavi Gözlü Kadın… Her geçen gün sana biraz daha benzememe içiyorum.


Demet Eker Özenbaş

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page