top of page

Öykü- Deniz Köker- Buzdan Cenin

Usul usul ve rahatça yerleşti annesinin rahmine. Kıpır kıpırdı içi. Heyecan dolu. Neşeli bir ruhtu. Kuruldu baş köşeye. Başladı beklemeye. Asırlardır doğan güneşi göreceği zaman için gün saymaya başladı. Herkesin başrol oynadığı şu dünya oyununda sahne sırasını bekliyordu.

Bir bedenden ziyade bum bum atan bir kalpten ibaretti. Sımsıcak bir kalp.

Anne o gün bir şeylerin ters gittiğini düşündü. İşyerinin tuvaletinde test yaptı gizli saklı. Neler oluyor? Kalbin bağlandığı, sonsuz bir sevinçle kendini teslim ettiği vücut hıçkırıklarla sarsılıyordu. Mutsuzluk sinyalleri alıyordu. Toprak ananın üstüne düşen çiy damlaları gibi sızdı gözyaşları. İçeri içeri aktı. Küçük kalbin sıcaklığı düştü biraz. Canı acıdı. Yumdu gözlerini dinlenip, arındırmak istedi saf ruhunu.

Bir şeyler oluyordu. Sanırım baba öğreniyordu. Mutlu çığlıklar duymadı. Tereddütlü fısıldaşmalar, anlamsız sessizlikler etrafı sardı. Soğudu kalp biraz daha.

Doktorla randevu güzeldi. Anneyle baba heyecanlandılar sonuçta. Galiba yeni anlıyorlardı mucizeyi. Isındı kalp. Parladı kırmızı kırmızı. Anne ilk defa uzun uzun karnına koydu elini. Sıcaktı, çok sıcak.

Anne bağlanıyordu minik kalbe. Minik kalp dünya hayalini kurabilir oldu böylece. Yeşilin, kırmızının, mavinin ne olduğunu düşledi; çayırın çimenin, bulutun güneşin, denizin gölün, derenin güzelliğini çizmeye cesaret edebildi hayalinde. Tutundu.

Baba bağırdı bir gün. Çok hem de. Uyuyordu o sırada. Uyandı. Anne önce cevap verdi, sonra o da bağırdı. Sonra anne savruldu. Odanın bir ucundan, diğer ucuna. Sarsıldı. Anlam veremedi böyle bir kalp ağrısına. Anne ağladı. Yine sızdı çiy damlaları toprak anaya. Soğudu ayak parmakları. Üşüdü.

Anne karnına her elini koyduğunda, sağalttı kendini. Umutlandı.

Büyükanne onu "oğlum oğlum," diye seviyordu. Onun için büyük bir sürpriz olacaktı. Çok şaşıracaktı. İleride saçlarımı tararken bunu hatırlar güleriz diye düşündü. Anne, “Oğlum diye sevmeyin artık, kız o,” dedi. Büyükannenin sesi kesildi. Hiçbir sevinç nidası yükselmedi. Bacakları üşüdü, buz kesti.

Anne onu severken hep "kalbim," diye sevdi. Sevgi koymak istedi ismini.

O da Sevgi belledi kendini. Bir gün toplandı aile meclisi. Atalardan birinin adını tekrarladılar defalarca. Bu olacak adı dendi. Bu çok üzdü anneyi. Düştü çiy taneleri. Üşüdü, üşüdü elleri. Buz kesti.

Uyuyordu bir gün. Kalabalık bir sohbet ortamında uyandı. Bir adam, babaya “Erkek adamın erkek evladı olurdu ama…” deyip kahkaha attı. Babanın keyfi kaçtı. Buz kesti göğsü, beli, sırtı.

Annenin karnı sarsılıyordu. Ağlıyordu. İşten çıkartıldığı söyleniyordu. Arkadaşına, "Hep kadın olduğum, hamile kaldığım için," dedi. Bunu duyunca suçlu hissetti. Buz tuttu yanakları, kulakları gözleri… Uzattı kafasını, annenin karnına dayadı. Anne elini uzattı. Güç aldı.

Dünyayı görmeye az kalmışken, evi bir telaş sardı. “Ne yapacağız sen de çalışmıyorsun. Para lazım,” dedi baba. Ta diplerine kadar buz kesti saçları…

Tepeden tırnağa buzdu artık. Doğumu bekliyordu. Anne çığlık attı çok uzun saatlerce. Buz doğurdu. Anne çiy damlaları döktü, "kalbim," dedi, seyretti buzdan bebeği. Çiy damlalarının düştüğü yerlerde buz erimeye, çözülmeye yüz tuttu. Hayat her şeye rağmen sıfırdan başlıyordu.


Deniz Köker

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page