top of page

Öykü- Ebuzer Kalender- Dövülmüş Avrat Otunun İsim Değiştirme Davası

  • Yazarın fotoğrafı: İshakEdebiyat
    İshakEdebiyat
  • 4 dakika önce
  • 3 dakikada okunur

Böyle önemli bir davada beni yalnız bırakmadığınız için sizlere çok teşekkür ederim sayın okurlarım. Hem daha önce yalnız bıraktıklarınıza sayarsınız. O kadar yazıyoruz ediyoruz, satış rakamları ortada. Keseden yiyoruz çok şükür. Neyse, uzatmayayım. Hepiniz hoş geldiniz. Uzun yıllardır devam eden büyük bir yanlışa nokta koymanın zamanı geldi. Ben, müvekkilim dövülmüş avrat otunu temsilen karşınızdayım. Mazlum olduğundan sesi çıkmıyor, onun yerine ben konuşacağım. Bu davadan hiçbir maddi çıkarımın olmadığını baştan ifade etmek isterim. Tek çıkarım, bu dünyayı güzelleştiren canım bitkilerin sorunlarını çözerek manevi huzura kavuşmaktır. Bu, benim için dünyanın tüm hazinelerinden daha değerlidir. Ben bu davanın gönüllü savunucusuyum. 

Onu ikna etmem biraz zaman aldı açıkçası. Yıllardır kullandığı ismini değiştirmeye önceleri yanaşmadı. “Abi siktir et,” dedi, “bu yaştan sonra isim mi değişir? Herkes beni böyle biliyor.” Ancak böyle aşağılayıcı bir ismi taşımasına gönlüm razı olmayacağını, bu ismi değiştirmek için elimden gelen ne varsa yapacağımı söyleyip ısrar edince geri adım attı. Ona dedim ki: “Bilmem hangi tarihte bir kendini bilmezin verdiği bu isimle, bu sıfatla hayatını sürdürmek zorunda değilsin.” Boynunu büküp “Sen bilirsin abi.” dedi ve kırmızı meyvelerinden birkaç tanesini pıt pıt yere döküverdi. Eldivenli elimle yapraklarını okşadım. Bilen bilir ancak savunmaya geçmeden önce tanımayanlar için onu kısaca anlatacağım:

Kendisi, boyu üç metreyi bulan sarmaşık çok yıllık bir bitkidir. Üst yüzeyi parlak yeşil olan damarlı ve uzun saplı yaprakları kalp şeklinde olup değişken sırayla dizilmiştir. Çiçeklerine gelince yeşilimsi beyaz veya sarımsı yeşil renktedirler, ayrıca oldukça da küçüktürler. Meyveleri bir cm çapında yuvarlak küre şeklindedir, önce yeşil sonra sarımtırak renk alırlar, olgunlaşınca kan kırmızısına dönüşürler. Galiba anlamışsınızdır sevgili okurlarım, bu bitkinin bir kadın gibi zarif, gösterişli ve güzel olduğunu. Bileşiminde nişasta, musilaj, saponin türevlerinden diosgenin, kalsiyumoksalat ve zehir etkisi yaratan phenanthrenchinon vardır. Sizin de anlayacağınız üzere bu bitki bazen de bir kadın kadar tehlikelidir. 

Kökleri, sonbaharda sökülerek toplanır, yıkanır ve kurutularak kaldırılır. Kökler toplanırken eldiven kullanmak gerekir, aksi takdirde çıplak deriye batan bitki, bileşimindeki kalsiyumoksalat kristalleri vasıtasıyla kızarmalara ve morarmalara neden olur. Romatizma hastalıklarına karşı faydalıdır. İdrar söktürücü etkisinin yanı sıra kabızlığa da iyi gelir. Ayrıca kusturucu etkisi de vardır.

Taze olarak kullanıldığında zehirlenmelere sebep olabilir. Şöyle ki, iki adet meyvesi bir çocuğu öldürebilecek güçtedir. Bu yüzden dâhilen sadece kurutulmuş olanı kullanılır.  Taze olarak yalnızca haricen kullanılır. Bilek kalınlığındaki beyaz renkli kökü kesildiğinde içinden yapışkan ve sümüksü bir sıvı akar. Bu sıvı ağrıyan bölgelere sürülerek romatizma tedavisinde kullanılır. 

Bitkimizin isminin nereden çıktığına gelince… Bu kardeşimiz vücut yüzeyine temas edince bileşimindeki kalsiyumoksalat kristalleri deriye batarak kızarıklık meydana getirir. (Aslında çok uysal bir bitkidir, maksadı kimseyi incitmek değildir.) İşte bu görüntü dövülmüş bir kadının cildine benzetildiğinden bitkiye bu isim verilmiştir. Peki ama böyle bir ismi hangi aklı evvel bulmuştur? Hangi kendini bilmez bu şekilde hem kadınları hem de bitkiyi aşağılamıştır? Vücutta kızarıklık ya da morarma sadece bir kadın dövüldüğünde mi meydana gelir? Bir erkek dövüldüğünde vücudunda kızarıklık değil mavileşme oluyor da bizim mi haberimiz olmuyor? Hem kadına şiddeti özendiren böyle bir isme bugüne kadar müdahale edilmeyişinin sebebi nedir? Bu sıfat, kimler tarafından korunmakta ve kimlerin işine yaramaktadır? Bunlar cevaplanmaya muhtaç sorulardır. 

İşin acı tarafı, bir kadın kadar narin ve tehlikeli olan ancak dikkatli kullanıldığında şifaya aracılık eden bu bitkinin dövülmüş avrat otu ismiyle anılması, toplumumuzda kadına yönelik şiddetin ne denli kanıksandığını ve de kurumsallaştığını göstermektedir. İlginç olansa Kadın Hakları Savunma Derneği’nin bugüne dek bu ismin değiştirilmesine yönelik herhangi bir girişimde bulunmayışıdır. Bu durum bile başlı başına irdelenmeye muhtaç gözükmektedir. Ne diyelim, iş bana ve siz vicdanlı okurlarıma düştü demek ki. Şimdi soruyorum size değerli okuyucularım, bu ismi değiştirmeye var mısınız? Bu hususta beni destekleyeceğinizden zerre kuşkum yok. 

İsim hususunda sizlerin de hoşuna gideceğini düşündüğüm bir önerim olacak tabii. Sormak istiyorum size. Bir kadının cildi sadece dövülünce mi kızarır? Hayır dediğinizi duyar gibiyim. Sevdiğiniz bir kadına övgüler yağdırdığınızda karşınızda utanıp, yanakları al al olup, yüzü kızarmaz mı? Kızarır değil mi? O zaman dövülmüş kelimesinin başındaki “d” harfini atalım ve övülmüş yapalım. Ayrıca mahrem yerler manasındaki “avretten” türeyen “avrat” gibi kaba bir kelimeyi de “kraliçe” kelimesinden köken alan “kadın” ile değiştirelim. Ve bitkimize bundan sonra “övülmüş kadın otu” diyelim. Sembol haline gelmiş bu ismi değiştirerek de kadına şiddetten nemalanan, şiddeti meşru gören zavallıların göğsüne, onların anlayacağı dille söylüyorum, bir balyoz gibi inelim; kalplerindeki kötülüğü lime lime parçalayalım, onların götlerini keselim. Ben Sami Duymaz! Bundan sonra bu bitkiye övülmüş kadın otu ismiyle hitap edeceğim. Siz vicdanlı okurlarıma gelince aynı hassasiyeti göstereceğinizden zerre şüphem yoktur. Bu davayı burada kapatıyor ve siz koca yürekli insanlara bolca selam ediyorum.


Ebuzer Kalender


Comments


bottom of page