top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Öykü- Ebuzer Kalender-Solaklığa Dönüş

Bazı farklılıklar külfet olur insana. Neden böyle düşündüğümü sorarsanız bunu dinlediğim bir hikâyeyle izah etmek isterim.

Kardeşimin bir arkadaşı varmış. Adı Hasan. Görücüye gittiği kız onu reddetmiş. Sebebine gelince… Hasan’ın solak olmasıymış. Kızı Hasan’ın abisinin baldızı bulmuşmuş. Helal süt emmiş, bilindiği kadarıyla eli erkek eline değmemiş -kızın konservatuarda Türk Halk Oyunları bölümü mezunu olduğu göz önüne alındığında eline erkek eli değmiş olma ihtimali oldukça yüksek- mazbut, başı yerde, güzelce biz kızcağızmış Hasan’ın abisinin baldızının dediğine göre. Önce Hasan’ın annesi ile büyük ablası gitmiş kızı görmeye. Kızın anasının gözleri fıldır fıldırmış ya olsun, neticede Hasan anasıyla değil kızıyla evlenecekmiş. Zaten kız bulmanın dayanılmaz zorluğu göz önüne alındığında bu detay göz ardı edilebilirmiş. Neyse efendime söyleyeyim, üç gün sonra Hasan çikolatasını ve çiçeğini yaptırıp gitmiş kızı görmeye. Beğenmiş de. Kızla sohbetleri sırasında Hasan kahveyi sol elle içmiş, kafasını sol elle kaşımış, burnunu sol işaret parmağıyla karıştırmış… Tabii bunlar kızın dikkatinden kaçmamış. Kız sormuş, “Solak mısın?”

“Evet.” demiş Hasan.

“Solaklar zeki olur!” 

Hasan mahcup bir edayla gülümsemiş. “Benim de öyle olduğumu söylerler.” Sonra yapmacık bir özgüvenle omuzlarını dikleştirip kanepeye sırtını yaslamış ve sol bacağını sağının üstüne atmış.

“Benim zeki erkeklerle işim olmaz!”

Bu söz Hasan’ın adeta ağzına sıçmış. Omuzları düşen Hasan bacağını indirmiş ve yırtık çorap giymiş de onu saklamak istercesine sol ayağını sağının üzerine atıp yavru köpek edasına bürünmüş. Birkaç defa yutkunduktan sonra kör testereye benzeyen pütürlü bir sesle karşısındaki kızın bu acımasız sözünü kesmeye çalışmış.

“Aaaa aslında tam solak sayılmam, yemek yerken sağ elimi, top oynarken de sağ ayağımı kullanırım,” demiş ve bu sırada önündeki hayali topu şutlamış. Top karşı duvardan sekip Hasan’ın kafasına çarpmış. Hasan aklına parlak bir fikir gelmiş gibi silkelenmiş. “Hem ben pek zeki de sayılmam. Zeki olsaydım tıp kazanırdım.”

Kız çıkışmış. “Sen bana aptal mı demek istiyorsun!”

Sağına soluna bakınmış Hasan. Suratı daha da bozulmuş. “Ne münasebet!”

“Ben de tıp kazanamadım.”

Hasan sonradan öğrenmiş kızın küçük kız kardeşinin tıpçı olduğunu, kardeşiyle kıyas içinde büyüdüğünü ve sürekli kardeşinin gölgesinde kaldığını.

Hasan giderek kızın gözünde küçülmüş ve sonunda görünmez hale gelmiş. Hatta rivayete göre kız Hasan’ın odadan çıktığını bile görmemiş, başka bir rivayete göreyse küçülen Hasan’ın üzerine kız basmış ve Hasan oracıkta can vermiş. Şu an Hasan’ım diye ortalıkta gezen Hasan, aslında Hasan kılığına bürünmüş başka bir Hasan’mış. Ama bu rivayetler, özellikle de ikincisi pek akla ve gerçeğe yatkın gözükmüyor.

Bu durum Hasan’a çok koymuş. Zaten düşük olan benlik saygısı olaydan sonra diplere yuvarlanmış. Kız artık onun gözünde ulaşılamaz bir zirve haline gelmiş. Çocukluktan gelen reddedilme travması da eklenince işin içine, Hasan kızı takıntı haline getirmiş. Onu elde etme arzusuyla tutuşmuş. Sosyal medya psikologlarını takip edip onların paylaşımlarını hatmetmiş. Kıza ve kendisine bir dolu psikolojik hastalık yakıştırmış. Bir gün borderline, öteki gün narsist, bir başka gün ise nevrotik kişilik bozukluğundan mustarip bir insan olarak ortalıkta dolaşmış. Çocukluk travmalarının üzerine gidip ilişki koçlarını taktiklerini kız üzerinde denemeye karar vermiş. Ama sonrasında çoğundan vazgeçmiş. Sonunda kızla önündeki engelin solaklıkla zekilik olduğu kanısına varmış.

Ardından dünya solaklığın tarihini ve tarihteki ünlü solakları araştırmış. İyice düşündükten sonra, padişahın yakın korumaları olan solaklar birliğine katılmaya karar vermiş. Hem kriterleri de tutuyormuş. Yaşı yirmi beşten büyükmüş, anası babası belliymiş, bildiği kadarıyla bulaşıcı hastalığı yokmuş, boyu uzun ve sakalı gürmüş, herhangi bir organında bırakın eksikliği fazlalığı bile varmış. Sol ayağı altı parmaklıymış. Bir süreliğine gidip birliğe katılmış ama birlik içerisindeki mobbing nedeniyle altı ay sonra işi bırakmış. Fakat asıl neden, bir av partisi sırasında padişahın şahinini Macar tavuğu sanıp tek okla yere sermesi ve ardından dübüründen kazığa oturtulmak suretiyle idam fermanının verilmesiymiş. Neyse ki bunların hepsi hayal ürünüymüş de böylelikle ölümden yırtıvermiş.

Ardından milat öncesi bir uygarlık olan Sagdaniler’in tarihini araştırmış. Sagdaniler’de solak bireyler aşağı sınıftan görülmekte olup ya köle olarak kullanılmakta ya da itlaf edilmekteymiş. Hal böyle olunca, çocuklarının solak olduğunu anlayan aileler onları kurtarabilmek için otoritenin ulaşamayacağı yerlere gönderiyorlarmış. Kölelikten ve itlaftan kaçanlar da eklenince solaklardan oluşan büyük bir topluluk türemiş. İçlerinden bir lider çıkıp topluluğu örgütlemiş ve bu topluluğu savaşçı bir gruba çevirmiş. Sagdaniler’e karşı mücadeleye girişmişler. Vurkaç taktiğiyle birliklere saldırıp köyleri basmışlar. En büyük cezalandırma şekilleri kurbanlarının sağ elini ya da kolunu kesmekmiş, böylece hayatta kalmayı başaranlar sol ellerini kullanmak zorunda kalıyorlarmış. Bu solak birliği o kadar güçlenmiş ki ülkeyi bir korku iklimi sarıvermiş. Solak birliğinin refahı dillerden dile dolaşınca bazı sağlaklar da solağız diye onlara katılmaya çalışmışlar. Bu durum anlaşılınca “solağa yatmak” deyimi türemiş ve insanlar birliğe kabul edilmeden önce bir dizi teste tabii tutulmuşlar. Tabii o zaman yazı olmadığından adaylara mağara duvarlarına resimler çizdirilmiş. Bugün mağara duvarlarındaki bazı basit ve komik resimler, sağlak olan yalancı solakların çizdiği resimlermiş. Solakların iyice güçlenmesi, Sagdaniler’le bir meydan muharebesini kaçınılmaz kılmış. Bu tarihteki ilk sağ-sol çatışmasıymış. Sonucu hakkında çeşitli rivayetler olsa da solakların mücadeleyi kaybettiği ihtimali daha ağır basmaktaymış...

Hasan daha sonra tarihe mal olmuş ünlü solakların hayatlarını araştırmış. Böylelikle birçok ünlü solağın kafalarında bazı tahtaların eksik olduğunu anlamış. Bu karakterlerden en ilginci ise “Solaklığa Övgü” risalesini yazan ve sağ tarafını inkâr edip yok sayan Davarius Femoros’muş. Hasan sosyal medyada dolaşırken bir ilana denk gelmiş. “Otuz günde solaklıktan kurtulun!” Tam aradığım şey demiş Hasan. Eğitim zorluymuş. Katılımcılar ne zaman sollarını kullanmak isteseler elektrik şokuna maruz kalıyormuş. Ayrıca paket kapsamında sol el ve ayağın bağlanması, sol taraftan tavana asılmak gibi eğitimler de varmış. Eğitim sırasında kayıplar ve psikolojik travmalar yaşanabildiğinden öncesinde bir sözleşme ve sağlık sigortası imzalatılıyormuş. Hasan eğitime çok iyi uyum sağlamış. Bu zorlu eğitimden sonra sol elini artık sadece tuvalette ve banyoda kullanır hale gelmiş. Hatta sol görüşünü de bırakıp sağcı oluvermiş. Hasan bir şeyler başarabildiği için çok mutlu olmuş. İçinde bir şeyler değişmiş. Artık o eski kişi değilmiş. Öyleyse demiş, o kıza tutulan kişi de artık ben değil eski Hasan’dı. Sonunda kızı unutmuş.

Solaklığından vazgeçse de zekâsından vazgeçmemeye karar vermiş. Aslına bakılırsa sandığı kadar zeki de değilmiş. Ama az ya da çok, o zekâsı kalabalığın arasından sıyrılmasını sağlamış. Bir organizasyon işine girmiş. Bu organizasyon, basit insanların birkaç günlüğüne kendilerini özel hissettiği bir işle ilgiliymiş. Bütçelerine göre paket satın alan insanlar kısa süreliğine de olsa hayatlarının en keyifli anlarını yaşıyorlarmış. Örneğin bir mahalle bakkalı giriş yaptığı beş yıldızlı otelde bir iş adamı gibi karşılanıyormuş. Ya da gittiği lüks bir restoranda orasının müdavimiymiş gibi muamele görüyormuş. Bu organizasyon sayesinde bir mahalle muhtarı ülkeyi yöneten siyasi bir lidere dönüşüyormuş. Sıradan bir akademisyen, birkaç günlüğüne de olsa kendisini dünya literatürüne katkı sağlayan bir bilim adamı oluyormuş. Gençler ünlü popstar ya da futbolculara dönüşüp sıradan bir yazar kuyruğu kilometrelerce uzayan bir imza gününe sahip oluyormuş.  Tabii organizasyon sonrası o rolden çıkamayan insanlar da varmış. Hasan bazı organizasyonlar için halk oyunu ekibi kiralıyormuş. O ekibin içerisinde kendisini reddeden kız da varmış. Kız Hasan’ı görünce utanmış. Eski defterleri karıştırmak isteyen kıza Hasan mâni olmuş.

“Sorun değil. Unuttum seni,” demiş Hasan.

Kız bozulmuş. “Demek unuttun beni.”

“Evet unuttum seni, şimdi yeniden tanışabiliriz.”

Kız gülümsemiş. Aslında Hasan’ın bilmediği şey kızın solaklara karşı alerjisi olduğuymuş. O yüzden Hasan’ı reddetmiş. Ama o an gerçeği söyleyememiş. Yoksa o da Hasan’ı beğenmişmiş. Hasan artık solak olmadığını ve böylece önlerindeki engelin kalktığını söylemiş. Böylece sevgili olmuşlar. Kız ne zaman Hasan’la vakit geçirse evine gittiğinde astım benzeri alerjik krizler geçiriyormuş. Çünkü Hasan şeklen solak olmasa da ruhen solakmış. Ama kız bunu hiç belli etmemiş çünkü Hasan’a ölümüne âşık olmuş. Ve bir gün kaçınılmaz olan gerçekleşmiş. Sevişmişler. Bu sevişme öyle güçlüymüş ki kız Hasan’ın kollarında anaflaksiden can vermiş. Hasan’ın acısı büyükmüş, çok geçmeden inme gelmiş. Sağ tarafı felç kalmış. Doktor Hasan’a, “Artık sadece sol tarafını kullanabileceksin, alışsan iyi olur,” demiş. Hasan gülmüş ama doktor buna anlam verememiş ve bunun inmenin bir komplikasyonu olabileceğini düşünmüş. Ancak Hasan’ın aklından geçen ve onu gülümseten hayatın bir döngüden ibaret olduğuymuş. Hasan hayatına bir solak olarak devam etmiş.


Ebuzer Kalender

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page