top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Öykü- Eda Al- Züleyha'nın Saçları

Bir yere göçmeyen sahil kuşuydun

Toprağına bağlı kuşlar başıydın

Adı sanı belli köşe taşıydın

Tümseğe konar da hüt düt dü dü hüt

                                     Aşık Karalı (İbrahim Davutluoğlu)

 

Günün ilk ışıkları nemli sokağı aydınlatırken, otobüs durağında bekleyenlerin esmer gölgeleri kısalıyor. Kolonları çatlamış apartmanlardan çöpleri çıkaran kapıcılar uykulu. Kızılkuyruklar uyku mahmurluğunu çoktan atmış. Caddedeki akçaağaca doğru yarışır gibiler. Uzaklarda turaçlar ekinlere saklanıyor. Züleyha uçmakla yürümek arası, gitmekle kalmak...

 Züleyha’nın doğduğu mahallede de kederli evlerin arasında bir akçaağaç. Kısık gaz lambasından duvara yansıyan dalları. Pencereden onları gözler gibi uzanan yeşil yıldızlı yaprakları. Sonbaharda kuruyken fırıl fırıl dönerek döküldüler toprağa. “Helikopter pilotları bunlar” dedi Anası Fatima. Fatima uzun, kavruk parmakları ile Züleyha’nın iki yandan ördüğü saçlarını “Saç aşağı kız yukarı, kız yukarı saç aşağı” diye çekiştirdi. Örerken duaları eksik etmedi dilinden. Esnedi uzun uzun “Nazar çıkıyor bak,” dedi. Kırmızı, yeşil iplerle işlediği kanaviçe divan örtüsünün üzerine devrildi uyudu. Uyuduğu yerden ertesi gün kalkamadı Fatima. Yıldızlı gecelerde ıslığı duyuldu akçaağacın. Kestiler, kökünden süte benzer bir sıvı aktı. Mayınlı şimdi pervane gibi yaprakların düştüğü o topraklar…

Hütdü dü, hütdü dü

Durağa gelir gelmez yanaşıyor sarı otobüs. Necmiye Hanımlara temizliğe gidecek Züleyha. Necmiye Hanım’ın teras Seyhan manzaralı. Seyhan bulanık... Seyhan’da balıklar bulanık; sudak, sis balığı, kızıl göz... Züleyha, Necmiye Hanım’ın kızlarının dökülen saçlarıyla tıkanan banyo deliklerini temizleyecek. İri pullu kızıl göz, banyo deliğinin içinden çıkacak, beyaz karnını okşayacak Züleyha. Kızıl göz, Seyhan’ın çekilen sularına karışacak. Züleyha’nın alnından boncuk boncuk terler damlayacak, saçlarından süzülecek. Üç günlük yemekleri ısıtıp yemesi söylenecek. Temizliği bitirdikten sonra turşu da kuracak. Domates, sarımsak, sivri biber, salatalık... Sirkeli suda karıştıracak hepsini. Necmiye Hanım, yaptığı işi beğenirse bir küçük kavanoz turşu verecek. Züleyha’ya bayat kurabiyelerden ikram edilecek demsiz çayın yanına. Vestiyerin üzerine bırakılacak altı yüz elli lira. Akşam markete gidip çocuklara süt, çikolata, öteberi alacak. Çocuklar artık yok, kime alacak. Binmiyor otobüse…

Taşların arkasına saklanmış bir turaç. Kendi sesinden ürken… Toz duman… Küflü ekmek… Ovanın sarısı… Çatlak topraklarda turaç soluk yeşil renkli yumurtalar bırakıyor.

Hütdü dü, hütdü dü

Sokak boyunca yürüyor Züleyha, akşamki pazardan kalma çürümüş meyve artıklarının üzerine basmaktan kaçınarak. Etraftakiler başındaki kıpırtıları fark etmesinler diye sıkı sıkı tutuyor saçlarını. Kirli bir köpek uzanıyor sokakta boylu boyunca. Köşe başında küçük bir kuaför salonunun önünde duruyor. Loş salonun boncuklu kapısında toz zerrecikli ışık huzmeleri... Kuaför kadın saçlarını bigudiler ile sarmış. Salonun ortasında büyük tahta bir sehpa, vazoya konmuş birkaç naylon çiçek, tarihi geçmiş birkaç dergi. Jel tırnaklar, kalıcı ojeler...Müşteri yok, bir tek yardımcısı sarışın mavi gözlü kız. Anlamadığı bir dilde konuşuyor. Kızın mavi gözleri Züleyha'nın gözlerine değiyor, aynı yabancılık. Aynı ürkek adımlar…Züleyha elleriyle tutuyor saçlarını uslu dursunlar diye.

“Saçları mı sat mak istiyo rum.”

Kuaför kadının yüksek topuklu terliğinin sesi salonun duvarlarında. Tak tak tak... Kırmızı ojeli parmaklarını Züleyha'nın saçlarında dolaştırarak, “Aç bir bakalım,” diyor.  Saçlar dağılıyor omuzlarına. Kesileceklerini bilir gibi şimdi sükûnet içinde.

“Kalın telliymiş, parlak da. Yalnız bu ara pek iş yok. Adnan’a yollayayım ben seni onun postiş müşterisi oluyor. Oraya git. İki sokak aşağıda.” Pat pat sırtını sıvazlıyor Züleyha’nın. Kadının yüzünde iğreti bir acıma. Züleyha bağlıyor saçlarını. Mahcup ellerini kırçıllı ceketinin ceplerine gizliyor. Sonu gelmeyen bir savaşın tüm karanlığını omuzlarında taşır gibi ağır ağır iniyor yokuştan aşağı. Kaldırımlarda dizilmiş arabalar sıra sıra… Birkaç sokak ötede Adnan Kuaför Salonu. Hem Arapça hem Türkçe yazılmış tabelası. İçeriden yükselen tanıdık bir ses.

“Bektoub ismak ya habibi...al havril.” Feyruz çalıyor. Salonun mermer zemini nemli.

“Şöyle geç abla, ayak izi yapmadan geç.” Kuaför Adnan dokunuyor Züleyha’nın saçlarına, saçları tarayıp büyük bir dikkatle ölçüyor. “Siyah saça daha az talep var, malum siyah saç çok bulunuyor ama saçların boyasız olduğundan kilosuna bin lira veririm. Randevulu müşterim gelmeden halledelim istersen otur,” diyor. Kabul ediyor Züleyha. Adnan, Züleyha’nın boynuna önlüğü takıyor, beyaz bir urgan gibi boynuna. Deri sandalyede Züleyha’nın bacakları kaskatı. Aynanın önünde makas. Gümüşi, keskin uçları iki yana ayrılmış. Adnan, parmaklarının arasına alıyor makası çevik hareketlerle. Züleyha'nın gözleri kapalı.

Hütdü dü, hütdü dü

İlkokul ikide de Züleyha’nın saçlarını kestiler. Saçları dökülürken gözyaşları da düştü tel tel. Saçsız kalan başına vura vura sürdü anası gaz yağını, döküldü kara bitler, suda boğuldular. Genç kız olunca uzattı saçlarını, örttü onlarla sivrilen meme uçlarını. Sonra zaten hep kapadı. Tavukları yemledi, halıları silkti, fesleğenleri suladı. Başı hep kapalı.

“Başını biraz geri at, rahat ol,” sesiyle irkiliyor Züleyha. Omuz başları ürkek, boynu sert, kıvrık kirpiklerinin çevrelediği gözleri donuk. Sımsıkı at kuyruğu yapıyor Adnan. Züleyha’nın şakaklarının iki yanı yukarı kalkıyor. Uzamış, biçimsiz kaşları şimdi gergin.

Bir gelin olurken bakmıştı kendine böyle aynada. Daha on altısına basmadan görücüler kapılarını çalınca babası amcasının oğlu Zaid'e verdiğinde. İlk evlendiklerinde Züleyha’nın saçlarını okşayan, bir kedi gibi dizlerine kıvrılan Zaid sevişirken saçlarını tutup inledi. Canı başka şeylere sıkılınca gürledi, avuç avuç kopardı saçları. Züleyha dayanamadı, zehirli bir sarmaşık gibi doladı beyaz gerdanına saçlarını. Ölemedi, bir kordon bağıyla bağlandı hayata. İlk bebesinin doğumundan sonra döküldü saçları. İkinciyi düşürdü. Üçüncü zor doğum oldu. Çocuklar büyüdükçe korktular kara büyü gibi uzayan saçlarından, çığlık çığlığa kaçıştılar. Şimdi aynada omzuna dökülen saçlar uzun, simsiyah, pulları parlak…

Adnan sımsıkı tutuyor at kuyruğunu, son nefesi avucunun içinde yakalar gibi. Kırt kırt kırt...Adnan dikkatlice çekiyor önlüğü Züleyha’nın boynundan, yeni silinmiş parlak mermer zeminine saçın bir teli dahi dökülmesin diye. Randevulu müşterisi içeri giriyor. Adnan gülümseyerek karşılıyor kadını, bakmıyor bile elinde can veren saçlara, çırağına uzatıyor. Feyruz çalmaya devam ediyor...Şimdi ne dediği anlaşılmıyor. Çırak tartıyor saçları hassas terazide. Kurbanlık koyun gibi cansız saçlar, alüminyum folyoya sarılıyor. Kasaya geçiyorlar. Uzatıyor parayı Züleyha’ya, “Kökü sende nasılsa kardeş, uzar,” diyor. Kökü Züleyha’da…

Züleyha’nın cebinde para, saçları kısa. Sokakta bayat baharat kokusu. Dükkanların vitrinlerinde başka bir yüz. Annesi, saçını kestiği o gün gibi, “Kökü sende değil mi, yine uzar,” diyor kulağına. Kökü... Kökü kuruyasıca…Yolun karşısında akçaağaç. Ağacın kızıl dalları uzanıyor göklere, bir süt damlası sızıyor gövdesinden. Bulduğu her çatlağa yayılıyor. Züleyha’nın gözleri nemli, ince dudakları kıvrımlı, bakışlarında bulut, ağzında süt tadı.

Hütdü dü, hütdü dü

Ev dediği o rutubetli odaya gidip eşyalarını toplamaya fırsatı yok, eşyası da yok. Şimdi gidecek. Uzun uzun yürüyor tozlu yollardan, fısıltıları ardında bırakarak. Kuytu köşede, göğsünden ve cebinden çıkardığı bir tomar parayı toplayarak asık suratlı bir adama uzatıyor. Bir tır dorsesinin kapısı açılıyor. Züleyha’nın başı şimdi saman balyasında.

Pamuk tarlaları, ılgınlar…Turacın kuyruğu kalın... Tük tük tük… Saman balyalarının ardında Züleyha... Bölük pörçük rüyaları. Çocukların son sözleri aklında.

“Saçların ana saçların, korkuyoruz.”

Gözlerini kapıyor. Turaç… Tük tük tük… Köpek ve siren sesleri... Uç Turaç Uç...Hütdü dü, hütdü dü... Sırrımı kimseye söyleme... Kahverengi kanatlarını geriyor turaç. Züleyha’nın saç dipleri kaşınıyor, topraktan fışkırır gibi omuzlarına dökülüyor kesildiği yerden siyah teller. Mavi gökyüzünde yarıklar açıyor turacın kanatları.


Eda Al

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page