top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Öykü- Fatma Yavuz- Bilemezsin Aysel

İçimde kocaman bir boşluk var Aysel. Aslında boşluk mu, onu da tam olarak bilmiyorum. Ama yine de bir şeyin yokluğu yani bu bahsettiğim. Neyin yokluğu diye düşündüm elbette. Tahmin edebileceğin üzere aklımda birkaç fikir belirdi fakat ne bileyim ben? İnsan aynada kendisini tanır gibi tanıyamıyor ki hissettiği her şeyi. Hislerini usulca alamıyor ki eline. Şöyle evirip çevirip yoklasın, nedir, ne değildir anlasın. Ama o alıyor beni zaman zaman, çepeçevre kuşatıyor her yanımı, güzel olan ne varsa bende, yutuyor sanki. O saatten sonra hiçbir şey yeterince güzel, yeterince çekici görünmüyor gözüme. Kendimden soğuyorum. Hayat zar zor sürüklediğim, yaşamaktan çok tahammül ettiğim, bir acıya dayanır gibi dayandığım bir şey olup çıkıyor. Şey gibi düşün... Sanki tatlı yapmışsın ama şerbetini koymadan, mecburen tüketiyormuşsun gibi. İşte genelde de böyle zamanlarda geliyorum sana. O yoklukta, o boşlukta büyük bir tatsızlıkla salınırken, tutunacak dalım oluyor sana yazdığım bu mektuplar. İnsan her sıkıntıya katlanıyor ama Aysel, boşluk hissine, anlamsızlık duygusuna dayanmak çok zor. Bir de her şeyden şüphe duyan, her şeyi inceden sorgulayan ve her ihtimali değerlendiren bir yapın varsa… Vay haline!

Sana bahsetmiştim ya hani geçenlerde. Son zamanlarda çok kavga ediyoruz Murat'la diye. Galiba sebebi benim. Sadece ben değilim aslında ama büyük ölçüde benim diyelim. Ya, kaç yıllık karısıyım adamın. Bir soğuma geldi son zamanlarda. Tamam, önceden de ara ara uzaklaştığım olurdu ama bu farklı. Sürekli canını sıkmak, tadını kaçırmak istiyorum. Normal bir şekilde konuşmak istemiyorum. Hep kavga etme isteği var içimde. Engel olamıyorum. Sen iyice huysuzlaştın, diyor bana arada. Başka da bir şey demiyor. Ne desin? Barut fıçısı gibiyim zaten. Ateş olsa patlayacağım, belli yani. Susmayı tercih ediyor adam. Zaman zaman onu da takdir etmiyor değilim hani. Ben olsam ortalığı ayağa kaldırırdım herhalde, bana iyi davranmıyor diye.

Bak mesela geçen gün alışverişe çıktık beraber. Hem biraz gezelim, kafa dağıtalım dedik. Ne bileyim, insan biraz mutlu olur, neşelenir. Öyle değil mi? Ben gerçekten hazırdım bu sefer. İki kelime etsin, espri yapsın, biraz keyfimiz yerine gelsin istedim ama o öyle direksiyonda, ben yanında, mecburi bir vazifeyi yerine getirir gibi büyük bir ciddiyetle gittik geldik. Sinirlerim iyice gerildi. Akşam yemeğinden hemen sonra hiç konuşmadan gittim yattım. Anlamıştır umarım.

Ne değişti bilmiyorum Aysel. Zaman geçtikçe, yaşım ilerledikçe paniğe kapılıyorum sanki. Böyle herkes yaşamış da ben seyretmişim gibi. Sanki yapmam gereken şeyler varmış ama ben hep geç kalmışım, kaçırmışım gibi bir his. Hani televizyonda güzel bir film olur. Oturur izlersin. Derken en heyecanlı yerinde kapı çalar ve sen kaçırırsın ya bütün sahneyi. Geri de alamazsın artık. Tadın kaçar. Üstelik kapı da önemsiz bir meseleden çalınmıştır. Öyle biraz kızgınlık, biraz üzüntüyle kalakalırsın. Suçlayacak kimse de yoktur ortada. Benim hikâyem de böyle ve bu hislerle bitecek diye korkuyorum sanırım. Bu anlattığım duyguları çok sık yaşamaya başladım Aysel.

Bazen, diyorum. Benim de çocuklarım olsaydı, böyle hissetmezdim belki de. Bütün bu öfkem kendime… Murat'ı da ortak ettim kaderime. Adam diyor mudur acaba, arada bir de olsa, ben ne halt ettim diye? Ha Aysel! Belki de pişmandır evlendiğine benimle. Bazen sorsam diyorum. Ama diyorum ki sonra da, “Ne diyecek ki?” Sanki istediği şeyi söyleme hakkı tanıyorum adama. Pişmanım, dese dünyayı yıkarım başına. Tanıyorum kendimi.

Hatırlıyor musun Aysel? Ne çok koşmuştu, okuldayken peşimde. Öyle kendi halinde, kendi mizacında az ısrar etmedi yani. İnsan derdine âşık oluyor demek ki hayatta. Yurdun önünde, elinde çiçekle beklemeleri aklıma geliyor bazen. O zamanları düşününce bile mutlu oluyorum inan. İlk zamanlar ciddiye bile almamıştım, hatırlıyor musun? Ama işte bak, yirmi yıldır evliyiz. O illet yapışmasaydı yakamıza, çok da mutlu olabilirdik aslında ama insan darbeyi hep beklemediği yerden yiyor sanırım hayatta. Doktor, tümör, deyince kaynar sular dökülmüştü başımdan aşağı. Ben insanın neden evlenmesi gerektiğini o zaman anlamıştım aslında, biliyor musun Aysel? Ne kadar zayıf, kırılgan ve aciz olduğumu hiç o kadar net hissetmedim. Ve Murat dağ gibi durdu yanımda. Bazı kişiler, zor zaman insanları bence Aysel. Normal zamanlarda ne kadar ezik görünseler de zor zamanlarda bambaşka birisine dönüşüyorlar. Bir süper kahraman gibi kılıkları değişiveriyor. O dönem âşık oldum ben Murat'a. Asla daha öncesinde değil. Doktor, “Asla anne olamayacaksın,” dediğinde, bir an bile tereddüt görmedim Murat’ın gözlerinde. "Önemli olan tek şey senin sağlığın," dedi, çıktı işin içinden. Bir insanın diğeri için yapabileceği fedakârlığın sınırları nedir acaba? Kişiye göre değişir belki ama bence Murat'ta hayli geniş bu sınırlar. Şanslı mıyım, yoksa melek gibi bir adamın hakkına mı girdim diye düşünmüyor değilim bazı zamanlar. Şimdi böyle konuşmam sana tezat gibi görünebilir ama inan öyle değil.

Bence Semih de çok iyi adam. Sana ve çocuklarına bakarken gözlerinin nasıl parladığına şahit olmuş biri olarak söylüyorum bunu. O da seni çok sevdi. Beraber pikniğe gittiğimiz, buluştuğumuz zamanlarda, sizi uzaktan izlerdim bazen. Semih, hepinizin üzerine titrerdi. Hayat ne garip değil mi Aysel? İnsan sanıyor ki bir ömür düz bir çizgide, bilindik duraklara uğrayarak devam edecek. Herkes gibi. Ama insanların bilinmedik duraklarda neler çektiğini, o duraklarla birebir muhatap olunca anlıyorsun. Diyorsun ki, hayat aslında düşündüğüm gibi değilmiş. İnsanlar aslında sandığım ya da göründüğü kadar kolay devam etmiyormuş bu yolculuğa. Korkularla, hayal kırıklıklarıyla ve üzüntülerle yüzleştikçe, bambaşka yönlerinle de karşılaşıyorsun. Önemli olan karşılaştığın her yeni seni istikamette tutabilmek belki de Aysel. O, seni esas sen yapan çizgiden şaşmamak yolculuğun rengini belirleyecek olan şey.

Seninle beraber yürüdüğümüz yol çok keyifliydi Aysel. Bunu bilmeni gerçekten isterim. Bazı karanlık, rutubetli duraklardan geçmedik değil ama yine de yolculuk hatırına yok sayılabilirler hepsi. Sana daha önce de bahsetmiştim, biliyorsun. Bunları seninle tek tek konuşmak bana çok iyi geliyor. İyi ki doktorumun ısrarını ciddiye almışım. "Bir arkadaşına yaz," deyince, her şeyi anlatabileceğim kimse gelmemişti aklıma. Sonra dedim ki, "Ben yazayım, illa okunması gerekmiyor sonuçta." Hem seninle vedalaşamamış olmak içimde bir ukde oldu hep. Seni son kez gördüğümü bilsem o akşam, iki omzundan tutup kendime çevirir, sıkı sıkı sarılırdım sana. O çocuksu gözlerine uzun uzun bakardım son kez. Bilsem zaten, seni bir odaya kilitler, öfkeyle o arabaya binmene asla izin vermezdim Aysel. En başta hiçbir şey anlatmazdım hatta sana. Ne gerek vardı sanki bilmene. Geçici bir hevesmiş zaten Semih'inki de. Senden sonra vicdan azabından mıdır nedir bilemiyorum, hemen ayrıldı kızdan. Cenazende yüzüme uzun uzun, suçlar gibi baktı, biliyor musun? Hiçbir şey söylemedi ama ben de en az onun kadar suçlu hissettim kendimi Aysel. Bu nasıl bir acı bilemezsin. Bir sürü ızdırabın üst üste konmuş hali. Taşıyamayacağım kadar ağır… Sonra günlerce suçlu aradı yaralı kalbim. Vicdanımdaki yükü paylaştırabileceğim kişileri bulmak istedim bir bir. Sonrasında başladı zaten bütün o ağlama krizleri, sanrılar.

Bazen düşünüyorum da, keşke tekrar üniversite yıllarımıza dönebilseydik. İnsan yaşarken tam anlamıyla idrak edemiyor ama mutluymuşuz o dönemler. Sen Semih'le, ben Murat'la tanıştıktan sonra yavaş yavaş değişti her şey. Farkına varamadık. Hayat gittikçe daha ciddi, daha kasvetli bir şeye dönüştü. Olanların tamamı onlarla ilgili demek istemiyorum elbette. Daha çok, yolun ilerlemesiyle ilgili sanırım. Uğradığımız duraklar ve geçtiğimiz sokaklarla ilgili. Hepsinin az ya da çok izi kaldı üzerimizde. Bugün geldiğimiz nokta, tam olarak hangi sapaktan itibaren değiştirilebilirdi bilmiyorum ama geriye sarabilmeyi çok isterdim inan bu filmi.

Cenazenden sonra Semih çocuklarınızı da alıp bizimle vedalaşmadan çekti gitti buralardan. Murat'ın aramalarına asla dönmedi. Çok üzüldü Murat. Tek dostuydu, biliyorsun. Kolay kolay hiçbir derdini anlatmaz benim adam ama o dönemki kadar gergin ve bana karşı tepkili olduğunu görmemiştim hiç. Galiba o da beni suçladı, olan biten her şey yüzünden. Sonra benim rahatsızlıklarım başlayınca, o kızgınlığının yerini derin bir üzüntü ve endişe aldı. İnsanın elinde olmadan hissettiği duygular yüzünden verdiği tepkilerin bir nedenden ötürü suçluluk duygusuna evrilebileceğini o da deneyimlemiş oldu sanırım böylece. İstemezdim aslında aynı şeyleri o da yaşasın. Üstelik benim yüzümden. Ama hayat, her dersi tek tek, itinayla veriyor hepimize. Uzun süredir daha iyiyim. Kullandığım ilaçların bazı yan etkileri var ama idare ediyorum.

Ah Aysel! Bütün bunları seninle karşılıklı oturup kahve içerek konuşmak vardı. Hem o zaman konularımız da bunlar olmazdı, biliyorum. Bu kadar acı sızmazdı cümlelerimizin arasına. Senin çocukların etrafımızda koştururken yazlıklarımızın verandasında, öğleden sonraları mesela... Ama artık yeni hayaller kuramayacak kadar yorgunum. Yaşadıklarımdan çok hissettiklerim üstelik, bu yorgunluğumun sebebi. İnsanın içinin yorulması nasıl bir şey bilemezsin Aysel. Sen dinlen. Ben yanına gelinceye kadar ikimizin yerine, gece gündüz dinlen. Çok zaman kalmadı inan...


Fatma Yavuz


0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page