top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Öykü- Nuray Elçin- Bizi Yiyo Kerkenez

Münevveri bildin mi? Yok o değil be Galip, senin dediğin Neriman, o mahallemizin kızıydı. Teliyle duvağıyla evlendi gitti. Benim dediğim Münevver, şu mavi binanın giriş katında otururdu. Hani yanağındaki gamzenin aynısından sağ baldırında da olan, bildin mi şimdi? Yaa! İşte böyle hatırlatırlar adama. Onu gördüm geçen hafta. Malum olaydan sonra, bir gece tası tarağı toplayıp gidince bir daha gören eden olmamıştı. Niye mi gitti? Doğru ya senin okul kazanıp gittiğin seneydi. Nereden haberin olsun. Baba yadigarı şu ev de olmasa hiç uğrayacağın yok zaten mahalleye. Kahvedekilerle daha geçen hafta konuştuk. Okudu adam oldu da unuttu bizi dedik. Öyle öyle, hiç eğip bükme lafı. Neyse, biz şimdiye bakalım ne iyi ettin de geldin be kardeşim. Anahtarları boşver şimdi iki demli çayla bi hasret giderelim, gece de mekana uğrar eski günleri yad ederiz. Yoook olmaz öyle, tövbe billah bırakmam seni.

Ne diyodum? Hehh, ne güzel dedin. Münevver işte. Gördüm ben bunu amma ne o eski endamı kalmış ne bir şey. Yüzüne bakılacağı yok. Allah affetsin günahları boynuna dolanmış sanki dersin. Ne diyeyim, gittiği iyi oldu ama yeri de belli oluyodu namussuz karının. Bak hele, ne varmış dediğimde ayıp olan. Sadece ben dedim diye değil ya namussuzluğu. Mahallede koynuna girmediği adam mı kaldı? Asıl ayıp onun ettiğiydi. Senin olduğun zamanlarda yine iyiydi. Gizli saklı bi haltlar karıştırıyodu da kimsenin ruhu duymuyodu. Gösteriyodu da elletmiyodu işte, anla sen. Ama ne zaman ki mahallenin erkekleri kapısının önüne uğramadan işe güce gitmez oldu, o zaman karının da niyeti belli oldu. Yanında el kadar veletle yemediği halt kalmadı. Yazık oldu sabiye. Başlarında bi baba yok, anasının yolu yol değil. Ne yaptı nasıl büyüdü Allah bilir. Kim ister anası orospu diye anılsın. Ben mi diyorum kardeşim, herkesin dilindeydi işte. Orospu Münevver diye nam saldı cümle mahallenin dilinde. Ehh oraları karıştırma biz de cahillik edip bir iki yokladık, yalan yok. Sanki senin de yürürken arkasından iç geçirmişliğin yoktu. Giyerse o daracık elbiseleri, götü başı salarsa meydana olacağı buydu elbet. Bakkal Remzi kaç kere yemin billah etti. Memelerini nah böyle açarak eğilip seçiyormuş alacaklarını tek tek. “Tövbe estağfurullah deyip başımı çeviriyorum ama benimki de nefis, erkeğiz şunun şurasında,” diye az mı anlattı. Yalan söyleyecek hali yok ya kaç yaşında adamın.

Aç mısın Galip’im? Çayın yanına bir şey isteyelim mi? Tamam, sen bilirsin. O zaman akşama donatırız masayı ha kardeşim. Eeee anlat bakalım sen neler yaptın? Evlenmişsin duyduk. Düğüne de çağırmadın diye içerledik. Gelir altınımızı takardık. Neyse geçmiş zaman artık canın sağ olsun. Yenge hanım nasıl? Çoluk çocuk vardır mutlaka. Benimkiler üç tane ellerinden öperler. Üçü de oğlan, erkek adamın erkek çocuğu olur değil mi? Zaten kız çocuk zor bu devirde, olsaydı kafasını pencereden çıkarttırmazdım yeminle. Allah bağışlasın iki kız var sende hee. O da evlat ne yapacaksın. Aman gözünü dört aç ha kardeşim. Zaman kötü, yularını sağlam tutmazsan ya davulcuya, ya zurnacıya ya da Münevver gibi herkese işte. Zaten sözüm sana değil, sen okumuş adamsın elbet bilirsin yolunu yordamını. Münevver gibi kısa, dar giyinmesin, yüzünü boya küpüne çevirmesin yeter. Arıyla namusuyla büyür giderler.

Lan Galip, bir elbisesi vardı Münevver’in hatırlıyon mu? Hani şu beyaz olan, üzerinde çiçekleri olmasa içini, dışını görürüz diye az mı hayal kurup dolandık o elbisenin altında. Gençlik bizimkisi, olacak o kadar. Giymeseydi kardeşim. Bak hiç unutmam, bir gün tutmuş oğlanın elinden bi yere gidiyo. Sen yoktun o zamanlar. Çocuğun ayakkabısı çıktı ayağından, bu Münevver baktı pusuya yatmışım manzara bekliyom. Bir eğildi anasını satayım. Ne var ne yok meydanda. Ne sandın ya, beni gördü diye öyle yaptı tabii. Edebiyle dizlerini büküp bağlayıverseydi ya oğlanın ayakkabılarını. Eğildi donuna kadar gördüm. Ama işini biliyodu işte kitapsız karı. Ucundan ucundan gösterip kapısında it yapacaktı beni aklınca. Olur muyum lan hiç. Yalan yok, en fazla bir iki dolandım peşinde, kapısında bekledim birkaç kez o kadar. Kapıyı iki tıklatsam sonuna kadar açılırdı her türlü ama günaha bulaşmadım çok şükür. Yok, tövbe ben bilmem hiç belinin kıvrımını, memelerinin kokusunu. Eve gireni evden çıkanı da görmedim ama anlatan çoktu işte. Misal aşağı sokaktaki internet kafeci Cemil otursun sana bir anlatır karının marifetlerini şaşar kalırsın. İnsanın canı da çekmiyo değil ya neyse ki Münevver o eski Münevver değil. Dedim ya geçenlerde gördüm. Daha doğrusu bizimkiler görmüş, ben de gittim baktım. Kötü niyet değil bizimkisi kardeşim. Zamanında soramadık var mı bi ihtiyacın diye, o sebepten yani. Neyse, bu bi okulda temizlikçi olmuş. Böyle zibidilerle dolu bi okul işte. Kızların etekleri kıçlarında neredeyse, oğlanlar desen saçlar maçlar bi tuhaf. Yeni nesil böyle diyorlar ya ona da inanmıyorum. Bak benim aslan parçalarına, tertemiz büyüyüp gidiyolar. Böyle düşüne düşüne zil çalana kadar bekledim. Münevver bi çıktı, yeminle zor tanıdım. Etlenmiş, butlanmış, yüzü gözü ebeminkine dönmüş. Yok konuşmadım. Ne konuşacağım anam yaşında karıyla, yine sallanıyodu her bir yeri ayrı ayrı ama eski endamı yoktu işte. Hem zaten oğlu vardı yanında. Boyu boyuma ulaşmış. Kalkar ters bi laf eder. Hayır işi yapacağız diye başımız belaya girmesin boşuna dedim, gerisin geri döndüm.

Bi çay daha içelim mi? Tamam sen bilirsin kardeşim. Benim de içimi bulandırıyo aç karnına ama bu namussuz da çaysız gitmiyo işte. Yak sen de bi tane. İyi yapmışsın iyi, bırakmak lazım tabii.

Neyse Münevver’in niye gittiğini anlatıyodum. Bu Cemil gelip gidip karı şöyle hopluyo, böyle kıvrılıyo diye anlatınca her gün yeni bir hikaye dönmeye başladı ortada. Her gece biri gelip bana, “En iyi sensin,” dedi. Öteki gelip, “Senin gibisini görmedim,” dedi diye anlatıp duruyodu. Kekeç İsmail var bildin mi? Hehh sokağın başındaki yorgancı İsmail. İşte o da heves etmiş. Herkese veriyo bu karı benim neyim eksik, bir dilim kusurlu, belime kuvvet diye dayanmış kadının kapısına. Karı almamış bunu içeri. Sen, İsmail de bunu gurur yap. İt gibi sarhoş ol. Geç karının camın önüne say tek tek. “Cemil’in üzerinde hopladın da, Remzi’nin altında kıvrandın da benim neyim eksik kahpe,” diye bütün mahalleyi ayağa kaldır. Polisinden zabıtasına, kadınından erkeğine bir tantana koptu ki sorma. Ama bi görecektin Galip. Cemil’in karısı eline aldığı koca taşı bunun keline bi fırlattı. Üç gün kaşı yarık gezdi Cemil. Diğerleri ondan da beter. Bu herifler kedi gibi pısıp kuyruklarını sıkıştırıp evlerinin yolunu tuttular. En kötüsü İsmail’e oldu. Karısı donuna kadar alıp bunu kapının önüne koydu. Bir de kopan tantana yüzünden bütün mahalleli bunun ağzına sıçtı. İyi oldu ite. O gece camları taşlana taşlana mahallelinin gitmesini bekledi Münevver. O sırada topladı üç beş eşyasını da belki. Başına bir iş gelmeden gitti. Gerçi daha ne gelecekti ki.

Yavaştan yollanalım mı? Arıyorum ben kursunlar masayı. Ne demek başka zaman kardeşim. Kırk yılda bir bulmuşum seni hayatta bırakmam. Yenge mi izin vermiyo yoksa lan? Bak ben haber bile vermem. Erkek adam karısından izin mi alırmış. Peki, ne diyeyim, sen bilirsin kardeşim. Yine bekleriz bak unutma bizi haa. Al anahtarını da. Zaten iyi oldu eski kiracının çıktığı. Hiç gözüm tutmamıştı o karıyı. Sabah gittiği, gece döndüğü vakit şaşmış, hali hal değildi. Bir dahaki sefere düzgün bir aile bulalım eve. Ben ilgilenirim kardeşim. Sen merak etme. Haydi uğurlar ola.

***

Dümbüğe bak hele, iki okul okudu diye adam oldum sanıyo. Sanki Münevver’in koynuna ilk giren o değil. Bizi yiyo kerkenez.


Nuray Elçin

1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page