Öykü- Sibel Karaca- Sosyal Proje
- İshakEdebiyat

- 18 Tem
- 5 dakikada okunur
Canımmm Tülinimmm,
Bu mektubu inan ellerim titreyerek yazıyorum. Mektubunu aldığımda nasıl şaşırdım bilemezsin. Şok oldum, yok artık daha neler dedim. Üniversite yıllarında, yaz tatillerinde birbirimize yazdığımız mektuplar gibi dedim. Nasıl bir heyecan nasıl bir stres bastı anlatamam. Her ne kadar sosyal proje kapsamında bir mektup da olsa beni çok çok çok mutlu ettin arkadaşım. Projene tabii ki destek veririm hele de sosyal içerikliyse. İyilik pıtırcığı seni. Ama sonra sen de bana DM den mesaj at. Kaç mektubuna kaç kişiden yanıt geldi, takipçilerin arttı mı. Her ne kadar sosyal medyada anda kalıp birbirimizi gözlesek de mektup bambaşka bir olay tabii ki. El yazımın kusuruna bakma, yazmayı mı unutmuşuz ne hahaha. Bak daha ilk satırlardan harfler kaykılmaya başladı bile. Elim de ağrıdı ama olsun hep destek tam destek. Neler paylaştık neler yaşadık ne badireler atlattık seninle. Görüşemesek de önemli olan birbirimizden kopmamamız senin de yazdığın gibi. Canımmm. Ya kusura bakma bazen klavye ağzı ile yazıyorum kelimeler uzuyor. Silemiyorum da. Keşke kurşun kalemle yazsaydım amaaannn onu da nereden bulacağım şimdi idare ediver tatlım. Emojileri de hayal ediver artık çok kalp, namaste….
Valla işte mektubunda da sormuşsun ama önünde sonunda gördüğün, sosyal medyadan izlediğin üzere gayet güzel gayet renkli bir yaşantım var. Sonunda istediğim gibi bir hayatım oldu. Emekli olup kırsala yerleşmekle hayatımın en iyi kararını vermişim. Bir gelip görmedin ya canlı canlı aşk olsun sana. Neyseee. Müstakil iki katlı minimal bahçesi olan bir evim var. Tümüyle doğanın göbeğinde. Tam göbeğindeydi ilk geldiğimde ama buraları da keşfedildi. Her yer inşaat. Sabah bir başlıyorlar taaa gece yarısına kadar. Burada inşaat yasağı diye bir şey bilinmiyor. Ama görsen çok şirinler öyle İstanbul’daki gibi gökyüzünü kapatan, balkonsuz, açılmayan camları olan evlerden değil. Yeşil alanları yok sadece, ağaçlar kesilip betonu döküp hemen arabalar için alan açıyorlar. Sitenin duvarlarına tel gerip plastikten sarmaşık görünümlü çuhayı çakıveriyorlar. Önceleri korktum müstakilden, site içinde oturayım dedim. Duvar dibindeki otuz bilemedin kırk santimlik yeri gösterip de burayı çimlendireceğiz deyince emlakçı vazgeçtim. İstanbul’da bundan daha fazla yeşil alan vardı oturduğum yerde diyemedim ama gökyüzünün maviliği baki. Ben dedim, asla dedim betonlaşmayacağım. Bahçeme meyve ağaçları diktim. Nar ve kiraz kurudu, bir tek erik kaldı ama olsun. Çamlarım da var, rengarenk sardunyalarım menekşelerim de. Ortanca ha açtı ha açacak. Evin içini mimara dekore ettirince bahçe peyzajını yaptıramadım. Olsun be Zeyno dedim. Al sana işte doğa, doya doya tadını çıkar. Önce çim tohumu alıp serptim. Her gün sabah akşam suladım. Ama kuşlar tohumları yemiş boşuna suluyormuşum. Ben de her sabah bu kuş sürüsü beni seçti diye doğa anaya teşekkür edip duruyordum. Çim serdirmek zorunda kaldım ama doğal çim öyle halı gibi değil. E her işin bir erbabı var. Ah nasıl güzel oldu bilsen. Her sabah çiy düşmüş ıslak çimenlerin üzerinde yalınayak dolaşmak, kuşların cıvıltılarını dinlemek. İnan bana kuşların da ezgileri var. Nağmeli şakıyorlar. Gökyüzünün aydınlık mavisi varmış biliyor musun, bulutların da beyazı. Alışkanlık işte sabah saat yedide kuş cıvıltıları ve sessizlik eşliğinde kahvemi yudumluyorum. Evet hâlâ bu saatte de sükûnet hâkim çünkü buradaki insanlar geç yatıp geç kalkıyorlar. Enteresan ama öyle valla. Bizim gibi sabah beşte kalkıp pilav pişiren, bulaşık toplayan yok. Can havli ile de çıkmıyorlar evlerinden. İnsanlar sekiz bilemedin Sekiz buçukta falan yola koyuluyorlar. Düşünsene hafta içi hem de akşamları misafir kabul ediyorlar ya da çat kapı geliyorlar. Özgürlük var burada özgürlük.
Evler müstakil ama elektrik süpürgesi sesi ya da müzik sesi falan duyunca kızıyorlar. Çimleri de ya akşam işten geldiğinde yemekten sonra ya da hafta sonu pazar günü özellikle biçiyorsun. Uymazsan kavga çıkıyor. Burası böyle. Hele kiracıları hiç sevmiyorlar. Allahtan kiracı değilim. Çaprazımda ve arkamda kiracılar var sürekli ev sahiplerine şikâyet ediliyorlar. Üzülüyorum ama karışamıyorum, karışırsan kavga ediyorsun ya da polis çağırıyorlar. Mesela sokakta çocuğun top mu oynadı eyvah ki eyvah. Ya da komşunun çocuğu senin bahçene top mu kaçırdı sen görmeden yetişip de haneye tecavüz eden topu bildiren komşular var.
Tertemiz bir belde burası. Her sokağın başında çöp konteynırları var ama içine çöp dökmek yasak. Yemek mi kaldı, ekmek mi arttı bidonun yanına dökeceksin ki kuşlar kediler yesin. Bir de kara sinekler beslensin. Öyle kuru mama koyamazsın, zinhar kızıyorlar. Kâğıt, plastik, mukavvaları da bidonun yanına koydun mu iş tamam, rüzgâr zaten götürüyor her birini. Bidon tertemiz oh. Herkes camın arkasında, perdenin gerisinde, işinde gücünde, kimse kimse ile ilgilenmiyor sakin insanlar yani. Öyle alışmışız ki sabahın altısından gecenin dokuzuna onuna kadar koşmaya yirmi dört saatin yetmemesine. O yüzden sıkıldım ilk başlarda. Gün burada sanki kırk sekiz saat.
Sosyal medyanın gücünü kuvvetini seveyim. Reklamlarda gördüm şu aralar en popüleri yoga, astroloji ve mandala. Her sabah astrolojik göstergeleri okuyup ona göre giyiniyorum. Dolabımı görsen rengarenk. Çalışırken hep siyah beyaz lacivert kombinler. Şimdi içim açıldı vallahi. Benim yaşımda yeni yogaya başlayanlar için hafif yoga var. Buldum programı indirdim. Sabahın taze ışıklarında çimlerin neminde kuşların ritminde huşu içinde başladım. Parayla yapamazsın bu kadarını. Öyle mat falan da sermedim ha en doğalından madem öyle işte böyle derken -bahçede internet pek çekmiyor- sürekli o sinir bozucu daire dönüp duruyor ben de öyle son harekette kaskatı kasılıp kalıyorum. Zihni tam boşalttım derken buyur buradan yak. İnternetine de yogana da diye tam kötü bilinç akışı başlayacakken sussss diyorum. Git buradan şimdi seni dinleyemem, iç sesimin frekansını değiştiriyorum, boyut değiştiriyorum, nefes alıyorum, telkinlere başlıyorum. Tam ayağımı atmış pozitif frekansımın dalgalarında süzülürken kıçım kaşınıyor hatta yanıyor hatta batıyor. Sarıca arının frekansını değil dünyasını değiştirmişim meğer. Ha bak biz ya bal arısı ya da eşek arısı bilirdik ya bir de sarıca arısı varmış. Soktu mu fena sokuyor. Sakinliğimi koruyamasam da birkaç gün popomun üzerine oturamasam da evrenin mesajlarını okumaya gayret ediyorum. Evren bana git salonda 500 mgps 200 ekran TV’nin karşısına yay matını adam gibi aç Youtube yap ne yapacaksan diyor. Evreni dinlemeyi öğreniyor burada insan.
Nasıl sakin bir hayat nasıl telaşsız, acelesiz. Alışmışız biz gideceğimiz yere randevu saatinden birkaç saat önce evden çıkmaya. İlk zamanlar her gittiğim yerde iki saate yakın beklediğim oldu. Bu yavaş yavaş önce bire sonra yarım saate indi. Öyle oturacak yer var koş minibüs otobüs olayı da yok. Ayakta yolcu olunca bir tuhaflık var hatta iki kırmızı ışıkta geçemezsen kesin kaza var. Hayat akışta kendi ritminde doğasında. Burada herkesin arabasını park etmesi için bahçesinde alanı var ama sokak daha uygun. Sokağa park ediyorsun ki bahçeni daha efektif kullanabil. Duvar boyunca o evin önüne park yasağı var. Yok canım yazılı olmayan kurallar. Benim arabam yok o yüzden dert değil beni sadece altın gününe almadılar o kadar.
Sanatçı buluşmaları yapıyorum bol bol. Kendime kahve ısmarlıyor, tüylü kalemler alıyor, rengarenk etiketlerle donatıyorum evimi. Neydi o öyle İstanbul’da oturacak yer bulmak için sıra beklemeler, tepende dikilmeler, mekân konusunda ayrışmalar. Şimdi istediğim yere istediğim vakit keyfimce oturuyorum. Aramızda kalsın ama arkadaş eş dost olmayınca kendini dinliyor insan hem de aşırı. Çocukluğuma inmeme az kaldı, şimdilik ergenlik zamanlarımdayım. Sevgi ile kabul edip bağrıma basıyorum sonra da özgürleştiriyorum, içimdeki çocuğu da affedeceğim az kaldı. Biliyor musun burada çocuk sesine hiç tahammülleri yok. Köpeklere, kedilere asla zarar vermiyorlar ama beslersen yandı gülüm keten helva. Bokundan anlıyorlar affedersin kimin can dostu olduğunu.
Erik ağacım yapraklarını döküyor, sonbahar hissettiriyor kendini yavaştan, yağmurlar düşmeye, kurbağalar daha az vıraklamaya, cırcır böcekleri daha az dedikodu yapmaya başladılar. Mısırlar toplandı, tarla tekrar sürüldü, buğday ekecekler bekliyorum hevesle. Hani derler ya kelebeklerin ömrü kısa olur diye hiç de öyle değil. Beş senedir o beyaz kelebek her sabah verandama gelir, selam eder gider ben de hemen dilek tutarım. Evrene mesajlar gönderirim. Paralar suyunu çekti, emekli maaşı artık yetmiyor ama olsun bilinç akışım, pozitif düşüncem, evrene yolladığım mesajlar sayesinde bir yerlerden gelecek o para biliyorum. Kelebeğin görevi bu. Kapitalist düzenin esiri olmadan da yaşamak mümkün hayatım. En kısa zamanda sana da böyle doğal bir yaşam diliyorum.
Umarım projene katkım olmuştur.
Not: Unuttum söylemeyi kesinlikle dolgu, botoks yoktur ekstra bir şey de kullanmıyorum. Filtresiz tüm paylaşımlarım. Tamamen doğal yaşamın katkıları yansıdı yüzüme. Kilo da aldım. Bilirsin ben hemen yüzümden alırım.
En derin sevgilerimle,
Zeynep Çakır
Sibel Karaca




Yorumlar