top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Öykü- Tarık Çelik- Yazlıktaki Günler

"Tanrıya inanıyorum ben," yazdı güncesine. "Tanrı bana burada ikinci bir yaşam bahşetti. Bu yazlığa geldim geleli, tüm yaralarım kapandı. Eski sağlığıma ve kiloma kavuştum. Bir Yahudi gibi sınanıp durmuştum... Şimdi her geçen gün biraz daha iyi oluyorum."

Aşağıdan kendisine seslenildiğini duydu. Bahçedeki masaya akşam yemeği hazırlanmıştı. Karı, koca ve genç kızları olmak üzere komşuları da misafir olmuştu bu yemeğe.

Minik ampullerle aydınlatılmış bahçede, kızarmış tavuk, pilav, salata, taze kırmızı meyvelerden hazırlanmış soğuk içecekler, tatlılar… Lezzetli bir sofra kurulmuştu. Masada genç kızın karşısında oturuyordu. Daha önce birbirlerini görmemişlerdi. İçkisini yudumladı. Ilık gecede bir serinlik doldu içine. Kendisinden birkaç yaş büyüktü kız. Çiçekli kırmızı bir elbise giymişti. Neşeli, konuşkan birine benziyordu.

Yemekten sonra birlikte bahçedeki kamelyaya geçtiler. "Ne yapıyordun yukarıda?" diye sordu kız.

Yazıyordum demek istemedi. "Kitap okuyordum."

"Kitap mı okuyorsun?"

"Sen okumaz mısın?"

"Pek okumam, bazı klasikleri okumuştum çocukken."

"Ben de eskisi kadar okumuyorum."

Güldü kız. "Oku canım," dedi, "canın sıkılmaz hem."

"Canım sıkılmıyor ki zaten."

"Yazlıkta canın sıkılmıyor mu?" diye sordu kız. "Başka ne yapıyorsun burada?"

"Yürüyüş yapıyorum çokça."

"Seni görmedim hiç."

"Geceleri yürüyorum, herkes uyuyunca."

"Ben gece korkarım."

"Ben de korkmuştum başta. Çok ıssız burası. Gölgelerden korkmuştum... Ağaçların gölgeleri işte. Sonra alıştım. Çok sevdim. Beni iyileştirdi ağaçlar."

"Hasta mısın? İyi görünüyorsun."

"Artık iyiyim."

"Şifalı mı bu ağaçlar?" diye sordu kız. Soruları ve ses tonu hep küçük bir oğlan çocuğunu yoklar gibiydi ama tatlıydı.

Rahatsız olmamış, hoşlanmıştı bu oyundan. "Bana iyi geldiler," dedi. "Kışı da burada geçireceğiz."

"Okul?"

"Mezun oldum yazın başında."

"Bak sen," dedi beklemiyormuş gibi. "Nesini sevdin buradaki ağaçların?"

"Neden?" diye sordu. "Burası cennet gibi. Hiç kalabalık değil. Havası temiz. Dev binaların yerine, sessiz, yeşil bahçeler, mor ağaçlar var."

Kahkaha attı kız, "Mor ağaçlar mı? Hani neredeler?"

"Ne biliyim," dedi, "her yerdeler. Bakmıyor musun hiç?"

"Yürüyüşlere güneş gözlüğüyle mi çıkıyorsun yoksa?" dedi kız yine gülerek.

“Fotoğraflarını bile çektim."

"Fotoğraf da mı çekiyorsun?"

"Makinem var."

Sustular. Kızın beyaz ayaklarına, ayak bileklerine baktı. Bacak bacak üstüne atıp dirseğini kamelyanın sırtına, başını da yumruğuna yaslayıp kendisine doğru eğildi kız.

Bakışlarını toparlayıp, "Elbisen," dedi, "çok sevimli."

"Sevdin mi?"

"Fotoğrafını çekebilir miyim?"

Birlikte yukarı çıkıp odasına girdiler. Perde yoktu pencerede. Bahçe ışıkları kısmen doluyordu içeri. Bununla birlikte çalışma masasının minik sıcak lambasını açtı. Pervaza yaslanmasını istedi kızın. Açık pencerenin tam ortasına, pervaza oturur gibi yaslandı kız. Bukle siyah saçlarını geriye atıp yüzünü açtı iyice.

Polaroid makineyle fotoğrafını çekti. Sallayıp birlikte baktılar. "Işık, fotoğraf için yetersiz ama güzel çıktı," dedi.

"Sevdin mi?"

Odaya göz gezdirdi kız. Giysi dolabı, çalışma masası, köşede bir lambader, diğer köşede bir berjer, kitaplık, yatak... Yatağa uzandı. Yatak başlığının tepesinde polaroid makineden çıkmış kare kare fotoğraflar...

"Bir tanesini bana verir misin?" diye sordu.

Yalnız bir portakal ağacının fotoğrafını verdi kıza.

"Bana da göstersene şu mor ağaçları dönmeden."

"Dönmeden mi?"

"Yaz bitti," dedi kız.

"Şehirde ne yapıyorsun?"

"Yüksek lisansımı tamamlayacağım."

"Ne zaman dönüyorsun?"

"Önümüzdeki hafta."

Birlikte yürüyüşlere çıktılar. Patika yollardan geçtiler. Mor ağaçları gösterdi ama kız bu ağaçların mor olduğuna pek ikna olmadı. Hemen sonra da şehre döndü.

Yürüyüşlerine yalnız devam etti. Sulak yerlerde gezdi, uyudu, yürüdü. Annesi için biraz çiçek topladı...

Kış geldi. Masa ışığının sıcaklığı güncesine vuruyordu. Şöyle yazdı:

"Artık kendimi tamamen iyileşmiş hissediyorum. Kökleri toprağa sıkıca sarılmış bir ağaca dönüştüm. Burada kazandığım alışkanlıklarımı ve yürüyüşlerimi sürdüreceğim. İçim, bir keşişinki kadar huzur dolu... Ancak ben, ailemle birlikte, burada yaşamın tam içindeyim."

Yatağına uzandı. Yatak başlığının tepesinde, diğer fotoğrafların içinde, bir portakal ağacı yerine, kırmızı elbiseli genç bir kızın fotoğrafı duruyordu.


Tarık Çelik

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page