top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Öykü- Tarık Çelik- Örümcek

Sahilin kızgın kumları çıplak tenini pişirirken yanı başından geçmekte olan siyah bir örümcek fark etti. Küçük ama seri adımlarla ilerliyordu örümcek. Eliyle tepesine inen güneşi kesti. Üzerine çöken karartıyla birlikte durdu örümcek. Belli ki korkmuştu. Sonra hızla gölgenin dışına, yeniden güneşe kaçtı. Bu kez de işaret parmağıyla örümceğin etrafında tam tur bir çember çizip onu avlu altına aldı. Başta ne yapacağını bilemedi örümcek. Sınıra yaklaşıyor, çizgiyi görünce başka bir yön deniyor fakat oraya vardığında yine aynı engelle karşılaşıyordu. Birkaç tur gidip geldi böyle. Sonra çemberin tam ortasında durdu. Hareketsiz birkaç dakika kaldı orada. Bu durağanlıkla birlikte bir keşif yapmış gibi sınıra yürüdü ve bu çizginin hiç de derin bir hendek olmadığını fark etti. Kolayca aştı sınırı. Yeniden uçsuz bucaksız sahilin ortasındaydı şimdi. Bununla birlikte adımları daha güçlü, daha özgüvenli bir hal almıştı sanki. Uzağa doğru yürümeye başladı örümcek. Örümceğin gittiği yöne doğru hafifçe kum yığmaya başladı. Örümcek bu kez farkında olmadan bu kum yığınına tırmanıyor, gittikçe irtifa kazanıyordu. Sonunda farkına varmadan küçük bir tepeciğin ucuna kadar tırmandı ve bir uçurumla karşılaştı. Yine bir saniye durup düşünür gözüktü. Başka şansı yoktu, birden üzerine bir kum çığı düştü. Hemen sonra tepesine birkaç sert yumruk darbesi indi ve kumun altında boğulup gitti.

Parmaklarıyla kumu taradı, iyice eşeledi orayı ama cesedin ortaya çıkmadığını fark etti. Birden panikledi. Parmaklarıyla değil iki eliyle birden karıştırdı bu kez kumu. Cesede yine ulaşamadı. Ağır bir çaresizlik çöktü içine. Yok oldu, diye düşündü. Öylece yok oldu. Ayağa kalkıp sahil boyu yürümeye başladı. Bacaklarına ve sırtına kızgın kum taneleri yapışmış, her yerini sarmıştı. Onları üzerinden çırpmadan yürüdü.

Ayaklarını, kıyıya vuran soğuk dalgalar yalıyordu fakat hala kumun yakıcı sıcağı üzerindeydi. Bir uçtan diğer uca kadar yürüyüp geri döndü. Denizin dalgaları sertçe kıyıya vuruyor, bembeyaz köpürüyor, sonra yitip gidiyordu. Bu sırada tüm vücudunu soğuk bir rüzgâr sardı. Rüzgâr öyle güçlü, öyle gürültülüydü ki kulakları dışarıya sağır oldu, gözlerini sımsıkı yumdu, zaman orada durdu, ne sıcağı ne soğuğu hissetti. Uyandığında, üzerine yapışan tüm kum taneleri yok olmuştu. Ne sahilin sıcağı ne de denizin soğuğu kalmıştı. Dalgaların köpükleri yok oluşlarına devam ediyordu. Çaresiz, çok çaresiz hissetti. "Şeylerin ardından hiçbir iz kalmıyor," dedi.

Yürümeye devam ederken aniden sahilin orta yerinde bir kum tepesi patladı ve dev, simsiyah bir örümceğin hortladığını gördü. Hemen sonra bunun göbekli, oldukça keyifli bir adam olduğunu fark etti. Etrafındaki minik çocuklar, ellerindeki plastik renkli küreklerle adamın şişkin karnına kum atıyor, onu tekrar gömmeye çalışıyorlardı. Adam dev kahkahalar koparıp olduğu yerde iyice silkindi ve ayağa kalkıp çocukları kovalamaya başladı. Çocuklar, çığlıklar atarak kaçışıyorlardı.

Etrafta daha başka pek çok çocuk daha belirdi, sahil gitgide kalabalıklaştı. Çocuklar, çocuklardan çok, gövdelerinden kopmuş örümcek bacaklarına benziyorlardı. Sonra aynı anda ayaklarının altında hem deniz soğuğunu hem sahil sıcağını duyumsadı. Bu ikisi, yüzlerce iğne batırıp ısırmaya başladı onu. Bunlar artık kum taneleri değil, örümceğin parçalanıp cam kırıklarına dönmüş bacakları, ayakuçları ve dişleriydi. Saniyeler içerisinde yüzlerce kez ısırıldı.

Denize bakınca birden ağır bir öğürtü geldi içine. Tüm vücudu sarsıldı. Deniz suyu, örümceğin salya birikintisinden başka bir şey değildi. Sertçe kıyıya vuruyor, ayaklarına dolanıyor, üstüne başına sıçrıyordu. Göbekli adam, çocuklar, kum taneleri, deniz suyu ve köpüğü; tüm bunlar, herkes ve her şey dev bir örümceğin parçalarına dönüşmüştü. İçinde uyanan çaresizlik hissi korkuya, paniğe dönüştü. Öldürdüğü örümcek gibi yutulmak, yitmek istedi. Ama artık anlıyordu, bu mümkün değildi. Yitmek yoktu. Bu farkındalık onu ezdi, midesine sert bir darbe vurdu ve artık öğürtü tutulmaz oldu, ağız dolusu kustu kıyıya. Saniyeler içerisinde dalgalar içine çekti bu kusmuğu. Bir öğürtü daha geldi, yine kustu, dalgalar yine çarptı, birden dengesini kaybetti ve yere yapıştı. Denizin salyaları üzerine saldırırken yüzünde çok yoğun, acı bir pötürtü hissetti.


Tarık Çelik

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page