top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Öykü- Turhan Yıldırım- Tomurcuk Treni

Üzerine erguvan güzelliği sinmiş bir pazar gününde kalabalık akıl almaz boyuta ulaşmıştı. Yumak haline gelmiş insan yığını ite kakışa toplu taşımaya biniyorlardı. Hızlı olanın kazandığı bu oyunda izin gününde bile yavaşlığa geçit yoktu. Ejderha kılığına bürünmüş şehir, ateşini sakinlerinin üstüne püskürtüyordu. İçlerinde harlanmış eve dönme telaşı, mantığı çoktan devre dışı bırakmıştı. Binmeliyim, binmelisin, binmeli… Bunun nasıl olduğunun bir önemi yok. Yeter ki kendilerini götürecek araca bir şekilde adım atabilelim. Sonrasında üzerine erguvan güzelliği sinmiş günle her şey geride kalacaktı.

Akşam altı, yedi yoğunluğu halt etmiş. Kıtalar arası geçişin kurtarıcı treninde ayakta durmak bile zor iş. Duraklar arası geçiş hepi topu beş dakika belki ama içlerindeki küçük ejderhalar ha çıktı ha çıkacak. Derken kanalizasyon kokulu tabloya iki çocuklu aile dâhil oluyor. Nasıl mümkün olduğu bilinmez, ufaklıklar kuş gibi konup hemencecik oturmayı başarıyor. Aralarında belli ki birkaç yaş var, kentin ateşi henüz ele geçirmemiş kalplerini. Anneyle baba tabii ki ayakta, aksi hiç düşünülebilir mi? En azından kızları yer bulmuş, yorgun yüzleriyle buna şükrediyorlar.

Zamane çocukları, alıyorlar ellerine anne telefonunu, başlıyorlar çizgi film izlemeye. Şimdi hayaller âlemine dalma vakti, kalabalık onlar için çok geride kaldı. Gözlerindeki mutluluk etraftaki herkesten azade, yalnızca onları sarmalamış. Trendeki kelle sayısı bir artıp bir azalıyor, halinde herhangi bir değişiklik yok. Kimisi eve ulaşacağı durakta inmenin, kimisi de binebilmiş olmanın kısa sevincinde. Fakat yalnızca bir an, o kadar. Küçüklerinse tüm bunları yok sayan zihinleri bambaşka bir yerde. Hatta izlediklerinin bile çok ötesinde, yüzlerinden belli oluyor. Bu hâl ne kadar sürecek bilinmez belki ama anne babaları bu durumdan dolayı sevinçli.

İlk hangisi mızıkçılık yaptı acaba, galiba büyük olan. Babasının pantolonundan çekiştirip tüm dikkati üzerinde toplamaya çalışıyor. Bir iki dürtüklemeden sonra nihayetinde ilgiyi yakalıyor. Kardeşi hayalden koptuğu için mutsuz ama yapacak bir şey yok, ablası yaş fazlasının avantajını kullanıyor. Önemli bir konu hakkında açıklama yapacak politikacı gibi kendini hazırlıyor. “Babacığım biliyor musun trenimize isim verdim. Bundan sonra adı tomurcuk treni olsun ama sahiden değil mahsusçuktan,” Şimdi, yaşadıkları pazar yorgunluğuna değercesine gülümsüyorlar. Donmuş karede küçüklerle büyükler karışmış, tabloya dört kişilik renk gelmişti, hem de gökkuşağından.

İşte tam da burada ressam hünerini göstermiş. Asfalt karası, karbonmonoksitle dolu hava grisi, geyikli plaza kahvesi, ölü beniz akı derken içlerine zümrüt yeşilini, okyanus mavisini, mandalina turuncusunu ve gül pembesini kondurmuş. Neyse sanatçıya hakkını verdiğimize göre en iyisi aracımıza geri dönelim. Sihir bozuldu bir kere, ufaklıklar hayalden çıkıp gerçekliğe gözlerini açtı. Tomurcuk treni ismi harikulade olsa da uyumsuz ortam onları kıskıvrak saracak. Mahsusçuktan ad taktıkları canavar, ne yazık ki istedikleri gibi bir oyun arkadaşı olamayacak. Belki de olur, kim bilebilir.

Çok derinden bir uğultu geliyor. Tabii ki hareket halindeki aracın gürültüsünden kimse bunu duyamıyor. Boğuk ses, pek de çaktırmadan seviyesini artırıyor. Yorgun bedenlerin yitip gitmiş algısından habersiz sarmaşıklar büyüyor. Vagonlarda zihinleri henüz şalterini kapatmamış birkaç kişi, başlayan çatırtıların nereden geldiğine kulak kabartıyor. Ama herhalde ben yanlış anlamışım diyerek eski ruh hallerine geri dönüyorlar. Sarmaşıklar, hiç acelesi olmayan birisinin tavrıyla adım adım ilerliyor. Yaşayan ölüler ordusu, az sonra başlarına ne geleceğini bilmiyor. İyisi mi onları hiç uyandırmayalım.

Ufaklıkların büyüğü, çocuksu masumiyetiyle meydana gelen durumun farkına varıyor. Doğanın hareketi için farkında olmadan işaret fişeğini o yaktı. Şimdi harikulade bir oyunun içinde olduğunu hisleriyle algılıyor. Ad koyduğu trenin bir anda oyun arkadaşına dönüşmesini görmek onu çok mutlu ediyor. Fakat ilginçtir ki çevresindeki hiç kimse ne olduğunun ayrımında değil. Sanki her şey normalmiş gibi davranıyorlar. Küçük kız buna şaşırıyor ama ruhu da yerinde duramayıp sevinç çığlıkları atıyor. Annesiyle babasının kızmayacağını bilse yerinde zıp zıp zıplar. Fakat pek tabii ki bunu yapmıyor, yalnızca kimseciklere göstermeden kıs kıs gülüyor. İçindeki ses oyunun giderek büyüyeceğini söylüyor.

Sarmaşıklar çevresini kuşattılar trenin ama henüz camlara ilişip yolcuları korkutmadı. Vagonlara giriş önceliğini salyangoz kardeşlerine bıraktılar. İnsanların çoğu zaman iğrenerek baktığı bu hayvancıklar, araca birer ikişer giriş yaptı. İlk anda ne olduğunu tam anlayamadılar. Salyangozlara bakan gözler neyle karşılaştığının farkına varamadı. Kısa bir süre geçince önce kadınların çığlıkları duyulmaya başlandı. Sonrasında ayaklar altında ezilenlerin çıtırtısı duyuldu. Doğa bir kez başlamıştı işine, birkaç kayıp yüzünden geri durmayacaktı. Öncüler, yapılması gereken görevi layıkıyla yerine getirmişti. Şimdi asıl kuvvet araca adımını atıyordu.

Çürümenin yoğun kokusu, trendeki burunların ölüm fermanına imzasını attı. Genizler yanıyor, midesi bulananlar kusmamak için kendini zor tutuyordu. Biraz zaman geçtikten sonra da sarmaşıklar bir bir camları kırmaya başladı. İçeri giren dallarla birlikte çığlıklar vagonları dolduruyor, Trende Dehşet adlı ucuz yollu korku filmi sahneye koyuluyordu. Sarmaşıkların kıskıvrak yakaladığı araç şiddetli bir deprem olurmuşçasına sallanıyor, vahşetin çaresiz bıraktığı insanlar ölümün buzlu yüzüyle karşı karşıya geliyordu.

Aradan ne kadar vakit geçtiği, bilinmezliğin ardına saklanmıştı. Doğanın yönetmen koltuğuna oturduğu bu filmin metrajı, neredeyse her yolcu için farklıydı. Kimisi burada yıllarını geçirmiş gibi hissediyorken kimisi içinse sanki bütün olay yalnızca bir saatin içinde olup bitmişti. Süresini hiçbir zaman bilemediğimiz Trende Dehşet, aniden sona ermişti. Sarmaşıklar geldiği yere geri dönmüş, çürüme kokusunu her yerden çekmiş, salyangozlarsa sanki buraya hiç uğramamış gibi ortadan kaybolmuşlardı. Korkudan çarpılmış yüzler, kanayan başlar, kırılmış camlar ve hüngür hüngür ağlayan gözler olmasa, tüm bunların yalnızca bir hayalden ibaret olduğu zannedilebilirdi.

Tabiat çektiği düşük bütçeli filmle insanlığa, asıl yaşanılacağın fragmanını nefis bir şekilde gösterdi. Daha şiddetlisinin yapımınaysa yakın zamanda başlayacak. Oyuncu kadrosu şimdilik sürpriz olan Trende Dehşet 2, gelecekte tüm salonlarda seyircinin beğenisine sunulacak. Bu dehşetengiz filmi görmeye hazır mısınız sevgili insancıklar?


Turhan Yıldırım

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page