top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Öykü- Yeşim Günay- Teşekkür

Konsantre olabilirse başarabilirdi. Gözlerini kapattı. Tüm zihniyle genç adamın sihirli parmaklarına teslim oldu mu onun hareketiyle bir akardı damarlarındaki kan. Ancak bu şekilde yeni görevini biriyle kutlayabilecekti. Bugüne kadar o parmakların sahibinden nefret ederken düşlediği şeyden utanmamasına kendisi de şaşırdı. Daha dün değil miydi, vapurda kız arkadaşıyla dudak dudağa öpüşen çifte bakarak orasını tutan esmer adamı ona benzetmesi? Terslediği adamı kendi çıkarı uğruna birden bağrına basmaktı yaptığı. Hatta kullanmak. Patronu da onu kullanarak aynı şeyi farklı bir şekilde yapmıştı.

O sabah Betül için çok güzel başlamıştı. Plazaya girdi. Asansörle odasına çıktı. Henüz bilgisayarını açmış günlük tercümelerini yapacakken telefonu çaldı. Arayan büyük patronun sekreteri, teras katındaki odada beklendiğinin bilgisini aldı. Neden çağrıldığını sorma fırsatı bulamadan karşı taraf konuşmayı sonlandırdı.

O sabah kocasının yataktan çıkmamasının ardından mahalle esnafıyla aşırı diyaloğu ve ardından bu telefon. Neler oluyordu? Sabahki ilginçliklerin gazetede de devam edeceğini bilemedi.

Masasının başında karşıladı büyük patron. İlk kez o odadaydı genç kadın. Odanın büyülü manzarasını kocasından defalarca dinlemiş olsa da bu kadarını beklemiyordu. Yansıması, Boğaziçi’nin üstündeydi. Kolunu uzatsa şehir hatları vapurunu avucunun içine alırdı. Neden o odada bulunduğunu bilmemenin şaşkınlığıyla inceledi odayı. Duvarlarda değerli tablolar. Çalışma masasının üstünde çerçeveler. Her birinde örnek patron ailesi işte böyle oluru sergileyen fotoğraflar. Kızıl saç tellerinin ışıltısı yüzüne vuran bir kadın her karede vardı. Patron eşine yakışır güzellikteydi fotoğraflardaki kadın. Betül çerçeve içindekini, patron ise onun diri bedenini fütursuzca baştan aşağıya süzdü. Filmlerde de hep öyle değil miydi? Karşısındakini süzer ve konuşurdu baş aktör. Ve film akardı…

O gün Betül için farklı akmaktaydı.

“Gazetenin yeni eki için aradığımız kadın yazar sensin,” dedi kalın sesiyle patron. Köşe yazarı olmak hayalini bile süslemediğinden şaşırdı Betül. Üstelik deneyimsizdi. Sonuçta kocasının haber muhabiri olarak çalıştığı gazetenin tercümanlarından biriydi. Fakat olsundu. Kendisine teklif edilen görevin üstesinden pekâlâ gelebilirdi. Görevi beklemediğini fakat başarabileceğini söyledi. Patron da genç kadının sırtını sıvazlarken, ona yardımcı olacağını, ne zaman isterse odasına gelebileceğini söyledi. Sevinçle odadan ayrıldı Betül.

Betül’ün içi içine sığmadı. Müjdeli haber zihninde büyüdükçe büyüdü. Asansördeyken kocasını aradı. Telefon kulağında, çevirdiği numaranın çalma sesini uzun uzun dinledi. Karşı taraf açtı açacak diye beklerken, birden kesiliyordu. Üç sefer aramasını yeniledi. Her araması aynı şekilde sonuçlanınca vazgeçti. Mesaj attı, geri dönüş olmadı. Kabaran heyecanı taşmadan yeni iş bilgisini birileriyle paylaşmalıydı. Kimseye söyleyememenin yükünü taşıyordu. Çalışma arkadaşları geldi aklına. Neden sonra onlara da söylemekten vazgeçti. Nasıl olsa günü geldiğinde köşe yazısı gazetede çıkacaktı. O şekil daha etkili olurdu. Yıkıcı ve etkili. Masasının başına geçtiğinde terfi haberinin yayımlanacağı günü beklemeye karar verdi. Tercümelerine gömüldü.

O günün sabahı her zamankinden farklıydı Betül için, terfi edeceğini bilmeden de pek neşeliydi. İşe giderken mahallenin tüm esnafına ilk defa sevgi gösterisi yaptı. Kocasının bir türlü yataktan çıkmamasını, işe gitmek istememesini sorgulamadı. Sorgulasaydı da bir şey değişmeyecekti. Kocası gazetenin muhabirlerinden biriydi, zaman ve mekân özgürlüğü vardı. Betül ise kart basmak zorundaydı. İşe geç kalmamalıydı, adamı yatakta bırakıp vakitlice koyuldu yola. Yol boyunca o kadar neşeliydi ki vapura yürürken tanısın tanımasın herkese selam verdi. O güne kadar başı önünde gidip gelirken, kaldırımları süpüren çöpçünün hatırını sordu. Abdestsiz dolaşmayan bakkalı bile şaşırttı ki adam yapmayacağı şeyi yaptı, ilk defa bir kadına selam verdi. O kadının Betül olması belki tesadüftü, onun da karşılık olarak öpücük yollamasıysa şaşılacak şeydi. Sonuçta vaktinden evvel camii yolu göründü bakkal efendiye. Sergisini açmakta olan manava karşı kaldırımdan seslenmesi de abes kaçtı. Kuaförde çalışan genç adamın el sallamasına da karşılık verince mahalleli şaşıp kaldı. Kalfayı her gördüğü yerde terslerdi. Kimse nedenini bilmezdi. Saç masajı yapacağım diye öyle noktalarımı ovalıyordu ki başka türlü uyarmam an meselesi diyemediğinden nedenini kendine sakladı Betül. Oysa kalfaya öğretilen o şekildi. Gittiği spor salonundaki eğitmen de öyle değil miydi? Atletik vücudunu açığa çıkarmakla kalmayıp, hareketleri doğru yaptırma bahanesiyle, olmadık yerlerine dokunurdu. Temas olmadan doğru kası çalıştırmak hem zordu hem imkânsızdı.

Kocası gazeteye uğramadı o gün. Aramadı. Mesajına da dönmedi. Önemli bir haber kovaladığını düşündü kocasının. Nihayetinde kendi mesaisi bitti de koyuldu yola Betül. Heyecanlı olduğu kadar nedense endişeliydi. Vapurdakilerle müjdeli haberini paylaşmak istedi.

Vapurda açığa oturdu genç kadın. Yüzünü lodosa verdi. Köşe yazarı olduğunu birkaç kez kendi kendine haykırdı. Derken vapur iskeleye yanaştı. Çımacılar koşuştu. Halatlar atıldı. Halatın ucu iskele babasına sarıldı. Vapur iskele lastiklerine dayandı. Karaya ilk atlayanlardandı. Oyalanmadan evinin yoluna saptı. Sabahki eğlenceli ritüel akşamda devam etti. İlk kuaförün çırağı yolunu kesti. Sabahki selamına güvenmiş olduğunu düşünüp terfi etmesinin sevinciyle bozmadı genci, “İyi akşamlar,” dedi gülümseyerek. Birine selam verince arkası geldi. Esnafla konuşa konuşa apartmanın açık kapısından içeriye girdi. Peşinden de bir karasinek. Merdivenleri koşarak çıktı. Daire kapısının ziline basacakken vazgeçti. Kendi anahtarıyla açtı. Karasinek ondan evvel içeriye girdi.

Evinde hiç olmayacak bir koku vardı, kızarmış tavuk kokusu. Sinek mutluluktan vızıldadıkça vızıldadı. Salonun masasında yemek yenmişti. Örtüsü serilmeden yemek masasına oturmayan kocası, tavuk da yemezdi. Butları yenmiş bir büyük tavuk. Tulumba tatlısı. Boş bira şişeleri. Patlıcan salatası. Barbunya pilaki. Birkaç kâğıt tabak ve plastik çatal bıçak. Sadece tavuk kokmuyordu salon. Yemekler kurumuş ve kokuları birbirine karışmıştı. Masanın üstündekiler çöptü. Kaç kişiyi ağırlamıştı kocası? Neyse neydi, çöp torbasının içine masanın üstünde ne varsa atar, evi de bir güzel havalandırdı mı işi tamamdı. Çayı demleyip kocasını beklerdi.

Tulumba tatlısına yapışan vızıltı birden havalandı, pikabın koluna kondu. Neden sonra fark etti, pikabın kapağının üstünde olmadığını. Etrafına bakındı. Sehpanın altındaydı kapak. Plaklar karton kaplarından ayrıydı. Koltukta, sehpada, halının üstündeydiler. Kocasının yapacağı şeyler değildi hiçbiri. Yerden aldığı kapağı pikabın üstüne koyarken sinek havalandı. Betül de onunla hareketlendi. Vızıltı koridorun sonundaki odanın kapısına çarpıp geri geldi. Tulumba tatlısına konup tekrar aynı yere vızıldayarak uçtu.

Orası onların yatak odasıydı. O kapı neden kapalıydı? Seyahate çıkarken de oda kapılarının kapalı kalmasına razı gelmezdi kocası.

Karasineğin ardından yatak odasına ilerledi. Kapalı kapıyı açtı. Yatağında, kendisinin uyuduğu tarafta, yastığında, kocasının kolları arasında bir kadın vardı. Çıplaktılar ve uyuyorlardı. O oda, yatak, uyuyan adam onun değildi artık. Kadının yattığı taraftan yatağa yaklaştı. Kızıl saçları her iki yana savrulmuştu kadının. Eğilip yüzüne yakından baktı. Patronunun masasındaki çerçevenin içindeki kadının canlısıydı yatağındaki. Kocasının bir bacağı onu üzerindeydi. Bir kıvılcımla yeniden sevişmeye başlayacak gibiydiler. Patronun sabahki samimi cümleleri aklına düştü. Kullanılmıştı Betül. Kocasından tiksindi. Odayı terk etti. Ardından daireyi.

Koşarak tırmandığı merdivenleri yürüyerek indi. Sokağa çıktı. Nereye gideceğini bilmeden yürüdü. Kuaförün önünde durdu. Genç adam içerideydi. Gülümseyerek dükkâna girdi. Ses etmeden saç yıkama koltuğuna oturdu. Başını geriye, lavabonun oyuğuna yerleştirdi. Klimanın soğuğu tepesindeydi. Az sonra sıcaklayacaktı. Saçı yıkanıp da o koltuktan kalktığında eski o olmayacaktı.

Gözlerini kapattı. Hiçbir şey düşünmezse başarabilirdi. Kalfanın sihirli parmakları saç diplerinde dolaştı. Arzuladığı şeye konsantreydi. Damarlarındaki kan parmaklarla hızlandı. Ayak parmaklarının ucundan başlayarak tüm bedenini gerdi. İçi ılık ılık aktı. Fazla sürmedi. Bittiğinde yanakları al aldı. Dimdik kalktı ayağa. Fön koltuğuna geçti. Aynadan, ıslak saçlarını tarayan kalfanın yüzüne baktı. Bir an ona sunduğu hizmete teşekkür etmek istedi. O da Betül’e bakıyordu. Belki onun da aklından geçen aynı hislerdi. Sessizliği sinek vızıltısı bozdu.


Yeşim Günay

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page