top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Öykü- Şenay Felek Sarıbey- Toz

“Kimin hayatının çöplüğü bu? Tam olarak kimin hayatının çöplüğünde yaşıyorum ben?” diye düşünüyor. Uzun zamandır hayalinde hep bambaşka bir hayat var. Bu cehennemden kurtulmanın tek yolu ise kocasının ölmesiymiş gibi geliyor çoğu zaman. “Öl, öl. Geber, geber. Öl.” diye mırıldanıp “İyi nakarat olur bundan.” diye düşünüyor. Yüzünde aklını kaybetmiş insanlara has o gülümseme.

Bacaklarını karnına çekmiş, evin hiç kullanılmayan ve en soğuk odasında halının üstünde uzanıyor. Gözyaşları halıya akarken yere yapışmış burnu toz soluyor. Evi en son ne zaman süpürdüğünü hatırlamaya çalışıyor.

Olduğu yerde vücudunda ağrılar hissediyor. Gözlerini kapayıp derin bir nefes alıyor ve güzel bir hayat düşlüyor.

Bir patika yolda yürüyor. Meşe ve çamların arkasında, ulu çınarların gölgesinde akan derenin sesi ona huzur veriyor. Tek başına ve çok mutlu. Bir başına olmanın şahaneliği ile etrafı seyrediyor. Ilıman bir iklimden kopup gelen esinti kollarını yalıyor. Az önce meşenin yapraklarını, çamın kozalaklarını okşayıp sevenle aynı rüzgâr bu. Doğanın ortasında olmak ile ana rahmine dönmek arasında hiçbir fark göremiyor. Huzur dolu orman ve ormanın sesleri…

Halıdan soluduğu nefes, ana dönmesini sağlıyor. Kocasının bu soğukta balkonda hızlı hızlı sigara içtiğini biliyor. “Ciğerlerin sökülsün!” diye mırıldanıyor. “Öl, öl. Geber, geber. Öl.” diye ritim tutuyor.

Mırıldandığı kelimeler olmasa zamanın durduğunu düşünecek. İyi ki bu lanet olası anda durmuyor zaman. İyi ki akıp gidiyor her şey. Gözlerinden akan yaşlar zihnini temizliyor. Ne kadar çok ağlarsa, o kadar çabuk unutacak her şeyi.

Geçmişte onu büyük bir aşkla sevdiği günler geliyor aklına. Şaşırıyor. Bu düşüncelerin aksine artık onu hiç sevmediğini fark ediyor. Belki bir çocukları olsa, bu evde biraz daha mutlu olabilir. Belki o zaman halıyı süpürmek için bir sebebi olur. Çamaşırları katlamak, ütü yapmak, evi temizlemek için bir sebep. Kurduğu hayal gülümsemesine sebep oluyor, hayalin peşinden gidiyor.

Soğuk, dışardan gelen uğultular şeklinde kendini belli ediyor. Sert bir rüzgâr esiyor. Evin içi sıcacık. Her yer tertemiz. Meyveleri soyup tabaklara koyuyor. Tepsiyle içeri gidiyor. Bir tabağı kocasına veriyor. Yumuşak kalpli, sevecen, naif kocasına. Oğlu diğer tabağı alıp iştahla yemeğe koyuluyor. Öbür tabak ise küçük kızı ve kendisi için. Bir kendi yiyor, bir kızına yediriyor. O anda dünyanın en mutlu kadını olduğunu fark ediyor. Kalabalıkta ve çok mutlu. Çocuklarının cıvıl cıvıl sesleri, kocasının sevgi dolu bakışları…

Doğrulurken evinin buz gibi misafir odasında olduğunu fark ediyor. Sırtını koltuğa dayayıp yine bacaklarını karnına çekiyor. Kendi eksenini ne kadar küçültürse o kadar iyi, o kadar güvende. Evi en son ne zaman süpürdüğünü hatırlayamıyor, bir de en son ne zaman mutlu olduğunu.

Pijamasının sağ kolunu omzuna kadar sıvıyor. Kolunda kocasının parmakları mosmor yer etmiş. Bir, iki, üç, dört parmak kolun üstünde, bir parmak ise kolun altında. Önce moraracak, sonra yeşile çalıp sararacak olan birbirinden bağımsız izler. Bu renk geçişi artık ezberinde. Morarmış yerlerine bakıyor ve “Elin kopsun!” diye mırıldanıyor. Sonra “Öl, öl. Geber, geber. Öl.” diye ritim tutuyor. Bu çok eğlenceli.

Balkonun kapısı açılıp kapanıyor. Evin içinde ayak sesleri. Birkaç adım ve sonra dairenin kapısı açılıp kapanıyor. Artık evde tek başına. Bu sefer daha yüksek sesle “Öl, öl. Geber, geber. Öl.” diye ritim tutuyor. Sözlere bulduğu melodi çok hoşuna gidiyor, tekrarlıyor.

Aynanın karşısına geldiğinde yüzünü tanıyamıyor, ruhu suratında. Ruhunu evin her bir köşesinde de görüyor. Sevgisizliği, mutsuzluğu, içinde bulunduğu durumun ruhunda yarattığı izler evin her yerine dağılmış. Bu evde misafir ağırlanmaz, bu evde mutlu çocuklar yetiştirilmez, bu evde bir kadın gözlerine rimel bile süremez. Bu ev tozdan ibaret. Yüzünü incelerken hayal etmeye başlıyor.

Üstünde bir avukat cüppesi var. Küçüklükten beri hayalini kurduğu mesleği yapıyor. Makyajı, kıyafetleri tıpkı filmlerdeki gibi. Ayağa kalkıyor. “Sayın Yargıç…” diye başlıyor söze. Uzun uzun yaptığı savunma, ağır ceza salonunu adeta dolduruyor. Sesi her bir yana dağılıyor, salondaki herkes dikkatle onu dinliyor. Mahkeme heyeti, savcı, polisler, jandarmalar, sanıklar, diğer avukatlar hayranlık dolu bakışlarla onu seyrediyor. Savunmayı bitirip yerine oturuyor. Kalabalığın ortasında, bir başına. Kalabalıkta ve çok mutlu. Kendine olan güveni, hissettiği güç…

Birden kendini büyük bir boşluğun içinde, hayatının tam ortasında buluyor. Sağına soluna bakınıyor. Sevgisizliğin karanlık bir şey olduğunu, evin halinden anlıyor. “Öl, öl. Geber, geber. Öl.” diye tekrarlayarak kendinden geçmiş halde dans ediyor. Bir süre sonra durabiliyor. Şaşkın. Kendine gelmesi gerekiyor.

Yüzünü yıkıyor. Dağılmış saçlarının lastiğini açıp sımsıkı bir atkuyruğu yapıyor. Mutlu olmayan bir kadın dünya işlerine dair her şeyi reddedebilir.

Elektrik süpürgesini çalıştırıyor. Evi süpürüyor, etrafı temizliyor. Mutlu olamayan bir kadın mutsuzlukla yetinmeyi kabul etmeyebilir.

Camları silecek vakti yok ama lavaboyu bir güzel ovuyor. Dünden hazırladığı valizini elbise dolabından çıkarıyor. Mutlu olmayan bir kadın mutluluktan yana hakkını arayabilir.

Çamaşır telinden kazağını alıyor. Mutsuzluk sonsuza kadar süren bir durum değil. Hazırlanıyor. Ayakkabılıktan siyah topuksuz botlarını alıyor, üfleyip giyiyor. Son defa aynaya bakarken bir gençlik hayali tüylerini ürpertiyor. Acele etmiyor, düşlüyor.

Elindeki elektro gitarı adeta konuşturuyor. Konser alanı hıncahınç dolu. Kalabalığın içinde tek başına ve kalabalığı o yönetiyor. Seyirciler coşkuyla eşlik ediyor. Uzun siyah saçları o eğildikçe gitara doğru savruluyor. Kendinden geçmişçesine çalıyor. Kalabalıkta ve çok mutlu. Karşısında hayranlıkla ona bakan yüzlerce insan, kendine duyduğu saygı…

Sonra doğrulup mikrofonu eline alıyor. “Şimdi hep beraber.” diye bağırıyor. Konser alanındaki güvenlik görevlileri de dâhil herkes, hep bir ağızdan söylüyor. “Öl, öl. Geber, geber. Öl. Kalbimi öldürdün, hadi git evine dön. Öl, öl. Geber, geber. Öl. Sevgimi öldürdün, hadi git yoluna dön.”

Bu gündüz rüyasındaki sözleri mırıldanmaya, evden çıkarken de devam ediyor.


Şenay Felek Sarıbey

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page